Op. Dr. Selman yaşadığı baskıları anlattı: Oruç tutmamı engellemeye çalıştılar, alay ettiler...
Op.
Op. Dr. Selman yaşadığı baskıları anlattı: Oruç tutmamı engellemeye çalıştılar, alay ettiler...
Star yazarı Esra Elönü'nün moderatörlüğünde, 24 TV'de yayınlanan Arafta Sorular programının bu haftaki konuğu, Op. Dr. Salih Selman oldu. 28 Şubat döneminde Çapa Tıp Fakültesi'nde doktorluk yaparken, inancı nedeniyle maruz kaldığı baskıyı anlatan Selman, 'Orucumu tutmamı engellemeye çalışırlardı, alay ederlerdi. Oruç tutuyordum, iftardan önce bana yemek hazırlatırlardı. Beni göz hapsinde tutarlardı, yemek yiyemezdim. Şöyle düşünüyorlar, buranın bir kuralı var, Salih de bu kuralı deliyor. Allah'ın kuralının en üstün olduğunu düşünemiyorlardı.' dedi.
Star yazarı Esra Elönü moderatörlüğünde yayınlanan, 24 TV'nin her bölümü ses getiren programı Arafta Sorular, bu hafta Op. Dr. Salih Selman'ı konuk etti. 40 yaşında hafız olan Selman, 'Hu dönüşü'nü ve yaşadığı baskıları anlattı.
Esra Elönü: Salih Selman Hoca, arafta mı?
Salih Selman: Değilim. Sevdiklerim belli, yolum belli. Geçmişimde böyle bir dönem olmuştur. İnsanların sadece şahsiyetine bakıyordum, ümmet anlayışını, ümmet şuuru bilmiyordum o zaman, cahiliydim bu yolun. Ama, ondan sonra elhamdülillah.
‘İMAM HATİP’LİLER OLMASAYDI, BUGÜN SALİH SELMAN YOKTU’
Esra Elönü: 3 dil biliyorsunuz, güreşçisiniz, 40 yaşından sonra hafız oldunuz, Saint-Joseph mezunusunuz... Sonra Çapa'da verdiğiniz mücadele... Güzel bir hikayeniz var. Bize Hu dönüşünüzün nasıl başladığını anlatabilir misiniz?
Salih Selman: İdealim olan yere girdiğim zaman yani üniversitede, doktorluğa başladığım zaman mutluluğu bulamayınca araştırmaya başladım. O zaman zaten gündemimde olan imam hatiplilerden daha çok kitap istedim, daha çok okumaya başladım. O insanlarda huzursuzluğu yaşadıkça, dine daha çok sarılmaya başladım. Çevremdeki o imam hatipliler buna vesile oldu. İmam hatipliler olmasaydı, bugün Salih Selman yoktu.
'İNSANLARLA MÜCADELEDEN ZİYADE, NEFİSLE MÜCADELE ZOR’
Esra Elönü: Ondan önceki ve sonraki Salih Selman'ı karşılaştırdığımızda, zorlu bir süreç miydi, mücadele o zaman mı başladı?
Salih Selman: İnsanlarla mücadeleden ziyade, nefisle mücadele zor.
Esra Elönü: İyi bir güreşçisiniz, nefsinizle iyi güreşebildiniz mi?
Salih Selman: Nefisle güreşmek zor
Esra Elönü: Nefisle güreşi kazanmak için ne yapmak lazım?
Salih Selman: Burada büyüklerin yaptığı şeyler. Yani oruçla, az uykuyla, az yemekle, az konuşmakla; çok salih amelle, çok zikirle, çok salihlerle beraber olmakla bunu güçlendirmek lazım. Bu bir mücadele. Burada kaybettiğiniz an, geriye düşüyorsunuz. Oturayım çok yiyeyim, istediğimi konuşayım, malayani konuşayım, dine karşı olanlarla oturup muhabbet edeyim... Burada Allah'ı gücendirirsiniz, Mevla'dan uzaklaşırsınız. Bu her an bir mücadele.
'SEN GENÇLERE HİZMET EDERSEN, ALLAH SANA KUR'AN-I KERİM'İ HEDİYE EDER'
Salih Selman: Yani ben hatırlarım, güreşteki bir rakibimi çok rahat yendim. 'Nasıl olur, düne kadar yenemiyordum' dedim. 'Dün 10'da yatacağıma, 11'de yattım' dedi. Bir güreşçi için böyledir, geç yatmak kuvvet düşürür. Nefiste de böyle, açık verdiğiniz zaman, biraz fazla ya da biraz malayani konuştuğunuz zaman, o gün düşüyorsun. Namazlara olan istek zayıflıyor, zikirden aldığınız zevk zayıflıyor... Ama, bunun en kuvvetli yeri, gençlerle beraber olmak. Bazen nefisle mücadelemde derim ki, 'Ben bittim, tamam.' Hanım, 'Senin gençlerin yanına gitmen lazım. Sen bak git der, hepsini unutacaksın.' der. Bunun istisnası yok. Hani yüz kere gittim de, yüzde 5-10 değil. Yüzde 100 bu. Onun için en zorlandığım zamanlar, yaş 47-48'di. Son dönüşleri dönüyorum hafızlıkta, cerrahlıkta da epey bir ameliyatım oluyor, bazen yurt dışı seyahatlerim oluyor, sohbetlerim oluyor... Öyle zorlandım ki, duvarlar yıkılıyor. Bittiğim, tükendiğim zamanlar. 12'de yatıp 2 buçukta kalkıyorum. O uykuyla bütün gün ameliyatlar, sohbetler... Aynı anda 3-4 iş yaptığım zamanlar oluyor, yıprandım.
Kemal Efendi'ye dedim ki, 'Hocam, ben ameliyatları yapacağım, tamam cerrahım... Evimde çocuklarımı Kur'an'dan tutacağım, bir babayım... Bunlar vazgeçilmez. Hafızlığı bir haslayayım, en azından şu sohbetleri bırakayım. Sonuçta ben hoca değilim yani. Nasıl olsa çok hocalar var, gitsin gençlerle onlar ilgilensin.' dedim.
'Evladım, gençler telefon etti. Seni çağırıyorlar sohbete. Ayeti tamamla, sayfayı tamamlama. Sen gençlerin yanına gidersen, gençlerin maneviyatına hizmet edersen, Allah sana Kur'an-ı Kerim'i hediye eder.' dedi.
Onun için, mesela Gazze'ye gittiğimde, Şeyh Yasin mübarek oğluyla sohbet ettiğimiz zaman şunu gördük, babası camide hep gençlerle sohbet etmiş. Yani bir ömür böyle geçmiş. Gençlere, o mücadele ve cihad şuurunu o camide öyle veriyor ki, cami çıkışında vurmaktan başka bir çare bulabildiler mi?
Benim de bugün geldiğim nokta o. Yani Şeyh Şamiller, Şeyh Yasinler... Böyle mübarek zatların çantasını taşısaydı da Dr. Salih olmasa, hafız olmasa. Ama, onların yanında olan, şuurunu yaşıyan biri olsa.
'KALP AMELİYATIMI GENİŞ BİR EKİP YAPTI'
Esra Elönü: Sizin 'Hu dönüşünüz', doktorluktan önce mi, sonra mı?
Salih Selman: Öğrenciyken o imam hatiplileri görmemle birlikte, yavaş yavaş benim onlara kalbim meylim oldu. Doktorluk, hocalık... Huzuru bulamadım orada. En güzel ameliyatlara bile girsem, oradaki amaç beni mutlu etmedi.
Esra Elönü: Sizin kalbinizi ameliyat eden kimdi?
Salih Selman: Ameliyatı, geniş bir ekip yaptı. İlk başta, İbrahim Hoca ile tanıştım. Kendisi işletme mezunu olmasına rağmen, gitti Pakistan'da ilahiyat okudu. Benle çok ilgilendi. Gece nöbetlerde, dayanamadığım zamanlar, 'bunların saldırılarına dayanamıyorum' dediğim zamanlar, gelirdi.
Esra Elönü: Saldırı derken Hocam?
Salih Selman: Yani benim orucumu tutmamı engellemeye çalışırlardı, alay ederlerdi, elimdeki imkanları almaya çalışırlardı... O zaman bana moral verirdi.
İşte o sırada Ali Albayrak Hocam, ondan sonra Ahmet Akın Çığman hem Arapça hem fıkıh hem de tasavvufu da anlattı. Allah'a giden kalbi yolları, Mehmed Zahid Kotku Efendi'yi anlattı. Oradan ayrı bir pencere açıldı bende.
Tabi Gazze'ye gidince o şehitlerin, şehit ailelerinin dik duruşunu görünce tamamen yıkıldım, sıfır olduğumu gördüm. Nijer'e gidince o gençlerin, yani topraktan ev yapıyorlar, o kadar... Ama, 'Neyle mutlu oluyorsunuz?' diyorum, 'Sohbetle mutlu oluyoruz. Her gece 6'da biz sohbete gidiyoruz.' dediler. 'Ben çikolatayla bir saat zor tutuyorum.' dedim, 'Yok, biz 12'ye kadar sohbet dinliyoruz.' dediler. Ben yıkıldım. Benden çok yüksekler.
Ondan sonra Hasan Efendi'yi tanıdım. Kemal Efendi'yi, Mahmud Efendi Hz. tanıyınca, baktım ki ben hiçbir şey değilim.
‘O DÜZENİN BEKÇİLERİ. ALLAH'IN DÜZENİNİN BEKÇİLERİ DEĞİLLER.’
Esra Elönü: Sonra? Doktorluk devam ediyor mu?
Salih Selman: Doktorluk devam tabii. Tüm hocaların söylediği, 'Doktorluğu bırakma, ilmine de devam et. Davetini de yapacaksın.' oldu.
Esra Elönü: Dediniz ki, 'Bir saldırı vardı.' Bu saldırı neye karşı bir saldırıydı? O zaman da cübbe ve sarık var mıydı mesela?
Salih Selman: Yok, o zamanlar şuur yoktu, dar giyiniyordum. (Şimdi de şuurlanmış sayılmam da)
Yani mesela bir gün, diyalim ki iftar saati 8, 7'de sofrayı bana kurduruyorlar. Yani ben gidip dışarıdan alışveriş yapıyorum. Bana bir liste veriyorlar, ben gidip alıp geliyorum, sofrayı hazırlıyorum. Bunlar yiyorlar.
Esra Elönü: İftar sofrasını mı?
Salih Selman: Yok. 8'de iftarsa, 7'de ben onlara yemek hazırlıyorum. Onlar yemeği yiyorlar. Sonra da diyorlar ki, 'Bak sen yemeği yemedin, bundan sonra yiyemezsin.'
Bir gece personel acıdı benim halime. Gece saat 10, ben sadece bir suyla orucumu açmışım. Çünkü beni göz hapsinde tutuyorlar açmamam için. Diyorlar ki, 'Sen güçten düşersin.' Savları da bu. Yav diyorum ki 'Ben profesyonel güreşçiyim. Ben bir hafta yemek yemiyorum da kilom düşüyor.' Çünkü, 68 kilo güreşçisi, İstanbul şampiyonlarında anca 2 kilo tolerans vardır, ondan sonra yavaş yavaş 1 kiloya düşer, 100 gram bile giremezsiniz maça. Su bile içemezdik. 'Benim gücümü biliyorsunuz. Bir günlük oruçla güçten düşmem.' diyordum.
Peki orucu tutarsam ne olurdu? 'Ameliyata sokmayız' dediler. İşte bir gece böyle göz hapsinde ben yemek yemedim, personel gelip bir çay verdi. 'Abi içsene, kimse yok.' dedi. Ben de, 'Sen yine de üstüne soğuk su koy, yudumlarsam kızarlar.' dedim. Hakkaten de tam yudumlarken orada bir profesör, iyi bir insan esasında... 'Benden izinsiz nasıl içersin.' dedi, aldı çayı döktü.
Esra Elönü: Bu zalimlik...
Salih Selman: Yani şöyle düşünüyorlar, buranın bir kuralı var, Salih de bu kuralı deliyor. Allah'ın kuralının en üstün olduğunu düşünemiyorlar. Esasında anne babası inançlı. Makam için, bunu bildiği halde, oradaki düzen öyle işliyor ya... O düzenin bekçileri. Allah'ın düzeninin bekçileri değiller.
Bir saat evvelden yemekhaneyi kapatıyorlar. Personelin aldığı maaş ne, nasıl dışarıdan yemek yesin? Bir doçente gidip, 'Hocam bir telefon edin, bu kapı bir yarım saat açık kalsın da bu insanlar orucunu açsın. İnançlı insansınız, şu gücünüzü Allah için kullanın. Bu kadar insan oruç açacak, size de sevabı gelecek.' dedim. Ne dedi biliyor musunuz? 'Ben profesör olmadan bu işlere giremem.' dedi. Ben de düşünüyorum ki, bunlar profesör olunca bu işlere girerler. Profesörü buldum imanlı, 'Siz bu işi yapar mısınız?' dedim, 'Ben bu işlere girmem' dedi.
‘HİZMETLERE GİTTİĞİM ZAMAN NEFSİM PES ETMİYOR.’
Esra Elönü: Dışlanma ne zamana kadar devam etti?
Salih Selman: Hala devam ediyor. Yapabilen benimle savaşıyor. Hizmetlere gidemediğim zaman nefsim pes ettiriyor. Hizmetlere gittiğim zaman nefsim pes etmiyor. Çok yoruluyorum. Ama gençlerin yanına gidince hiç birşey olmamış gibi oluyor.
Esra Elönü: İnançlı olduğunuz için kaybettiğiniz dostlarınız oldu mu?
Salih Selman: Sevdiğim arkadaşlarımdan da oldu. Hafızlığa başlayınca çay sohbetlerine gitmedim. Kuran'a çok vakit ayırmak zorundaydım. Doktor bir arkadaşım var Fenerbahçe'de. Evlerimizi sohbete açmak istedim. Yanlış yapıyorsun. Burada askeriye var. Sen de asker çocuğusun dedi. Bu yola girmeyeceğini söyledi. Bu yola girmeyen arkadaş tam karşımda şu anda. Bazı arkadaşlardan tam karşıma geçenler oldu. Yanlış yaptığımı söyleyenler oldu. Bu uğurda öleceğimizi söyledim. Nasıl Musab bin Umeyir oldu. Selman-ı Farisi geldi. Biz de ne kadar nasiplenirsek o kadar olacağız. Peygamber Efendimiz(sav) 'Selman bendendir.' diyor.
Esra Elönü: Gençliğinizi yaşayabildiniz mi?
Salih Selman: Gençliği boşa geçirmişim. Baktığınız zaman dalgıçlık, kayak ve tekne kaptanlığı yaptım. Tekneyle ilgili bir maceramı anlatayım. Tekne kaptanlığı için 10 sene önce ehliyet almam gerektiğini söylediler. Kursa gittim. Ders anlatmaya biri geldi. Emekli subaymış. Balıkçılar da var derste. Onlarda bere var. Bende de takke. Kafadakileri çıkarmamızı söyledi. Ama benden dolayı söylediği belliydi. Çıkarmasak olmaz. Yanıkları anlatırken yanlış anlatıyordu. Ben de notlar aldım. Cerrah olduğumu söyledim. Şaşırdı. Babamın albay olduğunu söyledim. Ona daha çok şaşırdı. Gençliğimi yaşadım. Ama sıfır yaşadım. Allah'ı bilmeden yaşadım.
‘GÜZELLİKLERİ KEŞFETMEYE KALKARSAN BULURSUN’
Esra Elönü: Güzel dostlar nasıl bulunur?
Salih Selman: Allah karşına güzel insanlar çıkarır. Ama kıymetini bilirsen. Eş, arkadaş, iş verir. Orada güzellikleri verir. Sen o güzellikleri keşfetmeye kalkarsan bulursun. Eksiklerini ararsan kaybedersin. Benim çok güzel dostlarım oldu.
Esra Elönü: Dünya umurunuzdan ne zaman çıktı?
Salih Selman: Kemal Efendi'den talim tecvid dersi alıyordum. Herkesi çıkardı. İkimiz kaldık. Ellerini açtı. 'Allah'ım ondan dünya sevgisini al.' dedi. Birazı gitti. Ama hala var.
‘KIZIMIN OKULUNDA UHUD OKÇULARI VARDI’
Esra Elönü: Çocuklarınızı hangi dua üzerine yetiştirdiniz?
Salih Selman: Hz. Meryem'i okuyunca çok etkilenmiştim. Erkek arkadaşı olmadı. 'Giyineceğim. Gezeceğim. Arabam olacak.' demedi. Allah için ilim öğrendi. İbadet etti. Allah da bu hali yaptı. Kızım Saliha’’nın Allah'ı bilen bir okulda okumasını istedim. Onların okulunda Uhud okçuları vardı. 28 Şubat döneminde Kur-an dersinde müfettişler gelince Uhud okçuları haber veriyor. Kur'an-ı Kerim'ler kaldırılıyor. Sene 1995-1996 idi. Sultanbeyli'de böyle bir okul bulmuştuk. Oraya götürüyorum. Bazen ev tutup kızlara eğitim verdiriyorduk. Hapse gireceğimizi bile bile. Beni eleştiriyorlardı. 'Sen Saint Joseph' de okumuşsun. Kızını apartman dairelerinde okutuyorsun' diyorlardı.
Esra Elönü: Saint Joseph'de okurken güzel anılarınız var mıydı?
Salih Selman: İki türlü arkadaşım vardı. Komunist Parti Başkanı Aydemir Güler sıra arkadaşımdı. Yanımda oturuyordu. Orası sol kafaların yetiştiği bir okuldu. Doğan Alemdar adında tevhidi ayakta tutan, namaz kılan bir arkadaşım da oldu.
‘İNSANIN KENDİNİ KINAMASI LAZIM’
Esra Elönü: Kibir virüsü kaptınız mı hiç?
Salih Selman: Bir gün Kemal Efendi'ye asker kökenli bir tanıdığımı götürdüm. Kalbi de yumaşarsa namaza başlar diye. Epey bir hakaret etti. Ben yerimde duramıyorum. Her söylediği yanlış olmasına rağmen Kemal Efendi gülüyor. Albayımı çok sevindim. Konuşsun diyor. Ben şaşırdım. Ben dayanamam. Ama büyükler dayanıyor. Nefislerini alta alıp o insanı kurtarmaya bakıyorlar. Ben bunu ilk defa Fenerbahçe Camii'nde yaşadım. Fenerbahçe Camii açılmıştı. Şahin Hoca da benim yanımdaydı. Bayram namazına gittik. Hutbede İmam Fransız şiiri okudu. Benim de Fransızca bildiğim için hoşuma gitti. Şahin Hoca kalkıp hutbede Fransızca şiir olmayacağını söyledi. Ortalık karıştı. Tepkiler yağıyor. Üstümüze birşeyler atıyorlar. Ben de Karşılık vermek istedim. Hocam 'Biz uyarımızı yaptık. Nefsimizi alta alacağız' dedi. Ne kadar çalışsan da nefsini aşağı çekmen lazım.
Esra Elönü: Maide Suresi 8. Ayet "Birbirinize olan kızgınlığınız sizi haksızlık yapmaya sevk etmesin" diyor. Bunu Müslümanlar olarak ne kadar yaşıyoruz? Çok mu fevriyiz?
Salih Selman: Hz. Ayşe'ye iftira atan bir şair var. Hz. Ayşe ayetle aklandıktan sonra bu şair adamı İslam'a hizmet ettiği için affediyor. Futbol takımında bile 11 kişi aynı amaca hizmet etmese olmaz.
Esra Elönü: Bizi ne birleştirir?
Salih Selman: En güzel kıssa Yusuf'un kıssadır. Kötülüğe karşı iyilik yapanlar mukafatlandırılır. Saf gibi olursak Allah bizi sever. Allah bizi sevmezse kim sevecek? Hz. Yunus'un kıssasında olduğu gibi insanın kendini kınaması lazım.
Esra Elönü: İyi insan kimdir?
Salih Selman: Hz. Yunus gibi olandır. Bütün kötülükler karşısında kınamayıp tüm gün insanların mutlu olması için çabalayan, geceleri de ibadete ayıran insandır. İyi insan bu yolda olandır.
‘GÜZEL İNSANLARI DÜŞÜNÜRSEN GÜZEL OLURSUN.’
Esra Elönü: Müslüman ne zaman kazanır?
Salih Selman: Aliya İzzetbegoviç'in yanında olan kazandı. Şeyh Şamil'in yanında olan kazandı. Şeyh Yasin'in yanında olan kazandı. Bu ülkede de bu yolda hizmet edenler kazandı. Eskiden Türkiye'nin adını bilmezlerdi. Şimdi Afrika'nın bir köşesine gidiyoruz. Türkiye'den mi geldiniz? diyorlar. Gazze'de Türkler'den yemek parası almıyorlar. Bir güç var. Allah güzel örnek alanlardan eylesin. Benim doktor arkadaşlarım benden küçükler ama beni geçtiler. Mehmet Güllüoğlu Afad'da, Kerem Kınık Kızılay'da beni çok geçtiler. Ben onlara gıybet etmiyorum. Gıpta ediyorum. Ne güzel insanlar. Müslüman gıpta eder. Münafık haset eder. Rabıta budur işte. Güzel insanları düşünüp onlar gibi olmayı istemektir. Güzel insanları düşünürsen güzel olursun.
‘ALLAHSIZ OLARAK GEÇEN VAKIT YOKLUKTUR.’
Esra Elönü: Yokluk nedir?
Salih Selman: Allah’sız geçen vakit yoktur, kaybetmiştir insan. Allah’ı sevemeyen insan, zikredemeyen insan yok olmuştur. Yokluğu tatmıştır. Allahsız olarak geçen vakit yokluktur. Gençlerin yanına gidemeyen bu dünyada yokluğu tatmıştır. Şehitleri görüp, mücadele ruhu olan insanları görmeyen yok olmuştur. Hayır işlerinde çalışmayan, hayır işlerinde koşanları görmeyen o alanda yoktur. Kalbinde o alanda yoktur.
‘HACCA GİTMEK, UMREYE GITMEK BENI ETKILEDI. AMA GAZZE’YE GITMEK BENI DAHA ÇOK ETKILEDI. NIJER’E GITMEK DAHA ÇOK ETKİLEDİ.’
Salih Selman: Hacca gitmek, umreye gitmek beni etkiledi. Ama Gazze’ye gitmek beni daha çok etkiledi. Nijer’e gitmek daha çok etkiledi. Yaşayanların yanına gitmek daha çok etkiliyor. Birde yaşayanlar ile orada olursanız ne mutlu. Kalbin dünyaya meğillerini o güzel insanların yanına giderek düzelttirmek lazım diye düşünüyorum.
‘HERKES SEVIYESINE GÖRE ACI ÇEKER.’
Salih Selman: Ben doktor olduğumu İnsan Vafkına depremde doktor olarak yardıma gittiğimde öğrendim. Kimi işiniz bırakmış, kimi çorba pişiriyor, kimi başka bir yardımda bulunuyor… Makam yok orada. Herkes evini bırakmış gelmiş orada devletin yardım edemediği noktada o insanlara bir çorba uzatıyor. Ordan sonra benim doktorluğumda dönüş oldu.
Esra Elönü: Dostlarınıza üzüldüğünüzde ne yapıyorsunuz?
Salih Selman: En büyük yükü Peygamberler çekmiş. Herkes seviyesine göre acı çeker. Bunu düşünmek gerekir. Sen acı çekmek istemiyorsan…
Bütün Peygamberler böyle dert çekmiş. Allahu’u Teala isteseydi en güzel akrabaları, dostlarım yanına yardımcı verirdi. Halbuki en büyük dertleri onlara vermiş. İnsanlar bugün arkadaşları, dostlarım bir şey yaptığında da kafayı yitiriyor neden böyle oldu diye. Neden? Allah’ı bilemedikleri için. Şeytanın yolu seni vesveseye götürür.
‘ALLAH’I BİLMEZSEM HİÇ OLARAK GİDECEĞİM.’
Çapa’da çalışırken bir teyze geldi, 70’li yaşlarına yakın. Hac yapmış fenalaşmış , farzını yapıp göndermişler. Her yer kanser… Açtık, kapadık hiç bir şey yok. Ameliyattan sonra teyze esprili bir şekilde benim “Kemikler yerinde duruyor” dedi. Gülüyor, bende merak ettim beni görünce gülüyor ama kapı arasından tekrar baktığımda acı çekiyor kıvranıyor. Öyle bir ağrı var, ölmek üzere. Teyze sen bu halini bilmiyor muydun diye sorduğumda “Biliyordum, ben Allah’ın evinde ölmeye gittim zaten.” dedi. O sırada Çapa’da mesleğinde çok iyi bir Doçent var, idrarından kan geliyor ve Hac yerine Amerika’ya gidiyor. Orada ki doktorlar kanserin ilk aşamasında olduğunu, tedavi sürecini anlatıyorlar ona. Döndüğünde en sevdiği arkadaşıyla kahvaltı ettikten sonra ses duyuyor arkadaşları, Doçent intihar ediyor. Bu süreci kabul edemiyor, etmiyor. İntihar ediyor.
Bir yanda bu kadar kendini yetiştirmiş bir insan, bir yanda da cahil dediğimiz bir insan ama Allah’ı bilmiş. Bana Allah’ın yoluna öyle bile gidilebileceğini, onunla mutlu olunabileceğini anlatan bir Anadolu teyzem var burda da o ilmiyle Allah’ı bulamamış, Allah’a en büyük günahla kavuşacak bir insan var. Bu beni çok tittretti. Demek ki dedim ben Allah’ı bilmezsem hiç olarak gideceğim.
Kaynak: (BHA) - Beyaz Haber Ajansı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.