“5 kişiden birine kanser tanısı konuyor”
“Kanser artık tedavi edilebiliyor ve önlenebiliyor”
Her yıl 4 Şubat, kansere karşı mücadelede önemli bir adım olan doğru bilinen yanlışlardan kurtulmak amacıyla, ‘Dünya Kanser Günü’ olarak kutlanıyor. eKonsey Radyasyon Onkolojisi ve Medikal Onkoloji bölüm doktorları, her beş kişiden birine kanser tanısı konulduğunu; her altı kişiden birinin ise hayatını kaybettiğini açıkladı. Uzman doktorlar ayrıca kanserin artık tedavi edilebildiğini ve önlenebildiği de söyleyerek korkulmaması gerektiğinin altını çizdi.
Kanser hastalığı, sağlık sorunlarının yanı sıra hem maddi hem de manevi açıdan uzun süreli mücadele gerektiriyor. Kansere bağlı milyonlarca hasta hayatını kaybediyor. Uzmanlar ise önümüzdeki yıllarda ölüm sayısının giderek artacağını belirtiyor. Bu nedenle hem kanser hastalığı ile farkındalık oluşturmak hem de insanlarda bilinç düzeyinin artmasını sağlamak amacıyla her yıl 4 Şubat, ‘Dünya Kanser Günü’ olarak kutlanıyor.
Prof. Dr. Tibet Erdoğru tarafından kurulan, kişiye özel sağlık sorunlarına yönelik tavsiye niteliğinde kararlar veren online medikal danışma platformu eKonsey’un Radyasyon Onkolojisi bölümünden Prof. Dr. Berrin Pehlivan ve Prof. Dr. Fulya Ağaoğlu ile Medikal Onkoloji bölümünden Prof. Dr. Yeşim Eralp, kanser hastalığı ile ilgili hem tanı ve hem de tedavi yöntemlerindeki gelişmelerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
“Kanser, radyasyon onkolojisi sayesinde önlenebiliyor”
eKonsey’un Radyasyon Onkolojisi bölümünden Prof. Dr. Berrin Pehlivan, kanser hastalığında uygulanan radyasyon onkolojisi ve diğer tedavi yöntemleri ile ilgili şunları anlattı:
“Kanser tedavisi deyince aklımıza cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi yöntemleri geliyor. 2005 yılında yapılan bir analiz, kanserin tedavi yöntemlerini yüzde 49 cerrahi, yüzde 40 radyoterapi, yüzde 11 kemoterapi olarak yansıtıyor. Erken evrede yayılmadan saptanan kanser hastaları radyoterapi veya cerrahi dediğimiz lokal tedaviler ile iyileştirilip çoğu zaman kür sağlanıyor. Ancak ileri ya da metastatik döneme gelmiş kanserlerde kemoterapi devreye giriyor ve o zaman işler daha komplike hale geliyor. Geldiğimiz noktada kanser artık tedavi edilebiliyor ve daha da önemlisi önlenebiliyor. Bu başarının da baş aktörlerinden biri hiç şüphesiz ki radyasyon onkolojisi.
Son yıllarda radyasyon onkolojisinde yaşanan gelişmeler kapsamında, ışın demetleri mümkün olduğunca hedef dokuya yönlendirilerek çevresindeki normal dokuyu koruyor. Yoğunluk ayarlı radyoterapi, ark tedavileri ve son olarak radyocerrahi gibi tekniklerle hedef hacme en yüksek dozu verip çevredeki normal dokuyu koruyan tedaviler yapılabiliyor. Bu şekilde hem tedavi başarısı artıyor hem de yan etkiler azalıyor. Radyoterapi, bölgesel bir tedavi olduğundan uygulandığı bölgedeki hücrelerde DNA hasarı yapıyor. Bu nedenle, etkisini o noktada göstermesi bekleniyor. Ancak, tanımlanan ‘abskopal etki’, radyoterapinin uygulandığı yere uzak bölgelerde de etkisini gösterebiliyor. Etkin dozda uygulandığında radyoterapi tümör aşısı gibi davranabiliyor veya immünolojik hücre ölümlerine sebep olabiliyor.
Tümör agnozi çağında yaşıyoruz
Kanser artık hem hastalığın başlangıcını hem de süreci yönlendiren genomik değişikliklerin belirlenmesiyle tedavisine karar verilen ‘genomik’ bir hastalık. Kanser hücrelerinin büyümesini sağlayan mutasyonların, biyo belirteçlerin tanınması ve bunlara karşı geliştirilen tedavilerin tespitiyle buna cevap verme ihtimali yüksek olan hastaların belirlenmesi, araştırmaların temelini oluşturuyor. Agnostik tedaviler, tümörün vücutta büyümeye başladığı bölgeye bakmaksızın köken aldığı dokudan bağımsız olarak tümör içerisindeki spesifik genomik değişiklikleri hedefliyor. Son yılllarda onkolojideki büyük gelişmeler, saptanan bu genomik değişikliklere karşı geliştirilen akıllı ilaçlar ve immünoterapilerle oldu. Hastalara verilecek radyoterapi kararı, kanserin köken aldığı organa ve evresine göre veriliyordu. Ancak üzerinde çalışılan radyogenom projeleriyle artık hangi hastanın radyoterapiden daha çok yarar göreceği, verilecek radyasyon dozu gibi sorular, tedaviye başlamadan yanıtlanabilecek ve doğru hastaya doğru tedaviler verilebilecek.
Radyoterapi hastalar için sistemik tedavilerin vazgeçilmezi oldu
Bilim ve teknolojiden herkes nasibini alsa da radyoterapi iş yapış biçimini çok değiştirdi. Radyoterapi cihazlarındaki gelişmelerle maksimum kesinlikte hedef tümöre odaklanılıyor. Bu hassasiyetin artmasıyla hem yan etkiler azaldı hem de daha yüksek dozlar uygulayıp hastalığı kontrol etme şansı yakalandı. Kanser biyolojisi hakkındaki bilgiler çoğaldıkça, lokal tedavilerin önemi artarak daha fazla hastaya radyoterapi uygulanmaya başlandı. Ayrıca radyoterapinin immünolojik etkisi yani bağışıklık sistemini uyardığı anlaşıldı ve birçok hasta için sistemik tedavilerin vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Teşhisten, tedavi ve sonrası izlemeye kadar her aşamada, radyoterapi giderek daha etkin rol alıyor.”
“2020’de 19.3 milyon kişiye kanser tanısı kondu”
eKonsey’un Medikal Onkoloji bölümünden Prof. Dr. Yeşim Eralp ise kanser tanısı konan hasta sayısının giderek arttığını belirti. Prof. Dr. Eralp, konuşmasına şöyle devam etti:
“Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kalp hastalıklarından sonra ikinci ölüm nedeni olarak kanser geliyor. Dünyada kanser verilerini toplayan Globocan istatistiklerine göre, 10 yılda kanser sıklığı iki kat arttı. 2020 yılında 19.3 milyon kişiye yeni kanser tanısı kondu; 10 milyon hasta da hayatını kaybetti. Günümüzde her beş kişiden birine yaşam boyunca kanser tanısı konuyor. Altı kişiden biri ise kanser nedeniyle hayatını kaybediyor. 2040 yılında bu sayıların yüzde 50 artacağı öngörülüyor. Kanser, sosyokültürel düzeyi yüksek toplumlarda artıyor. Türkiye’de 2020 yılında 234 bin kişiye kanser tanısı kondu. Ortalama 75 yaşına kadar yaşayan her dört kişiden biri kanserle karşılaşıyor ve 100 kişiden 13’ü hayatını kaybediyor.
Son yıllarda onkolojide çığır açıldı
Son yıllarda immunoterapi ve hedefli tedavilerde atılan adımlar nedeniyle onkolojide çığır açıldı. Son 10 yılda kanserin genetik şifresine yönelik hedefli tedaviler ve bunların belirlendiği yeni nesil dizileme (NGS) ile kanserli dokuda yapılan tam kapsamlı gen testleri, günlük pratiklerde çok yaygın kullanıma ulaştı. 2017 yılında 16’dan fazla kanser türünde, 31 yeni tedavi onaylandı. Bu gelişmeler sayesinde geçmişte çok korkulan kanser türlerinde önemli yaşamsal avantajlar elde edildi. Örneğin, akciğer kanseri hastalarının yaklaşık yüzde 30’unda belirlenebilen genetik değişiklikler ve bunları hedefleyen tedaviler ile beş yıl ve ötesinde yaşam süreleri elde edildi. Yaklaşık 20 sene önce bir yılı bile bulmayan yaşam süreleri nedeniyle çok korkulan kanser türlerinde, artık şeker ya da kalp gibi kronik hastalıklara yakın başarılı sonuçlar görülebiliyor. Son araştırmalara göre; 2006 yılından beri 110’dan fazla kanser ilacı onaylandı. Hedefli tedavilerin pratik kullanıma sunulmasıyla kanserli hastaların ölüm oranlarında yüzde 25 azalmayla birlikte kanser tanısı konan üç hastadan ikisinin, en az beş yıl yaşam süresine sahip olduğu belirlendi.
İmmunoterapi tedavilerinde kemoterapideki yan etkiler görülmüyor
Kişiselleştirilmiş onkoloji yaklaşımlarının önemli bir parçası olan hedefli tedavilere son beş yılda immunoterapiler eklendi. İmmunoterapi, kanserli hücrelerle savaşmak için bağışıklık yanıtını güçlendiriyor ve yeni baştan yapılandırıyor. Kanserin oluşturduğu bağışıklık frenini çözmesini sağlayarak kanseri yok etmeyi hedefliyor. Üstelik bunu kemoterapinin aksine bulantı, kusma ve saç dökülmesi gibi yan etkiler oluşturmadan gerçekleştiriyor. Son yılların en büyük buluşu olan immun checkpoint inihibitörleri (ICI) hemen hemen tüm kanser türlerinde araştırıldı ve aralarında malin melanom, böbrek, lenfomalar gibi kanser türleri dışında özellikle akciğer kanserlerinde önemli başarılar sağlandı. Örneğin, akciğer kanserlerinde kemoterapi ve ICI ile üç yıl ve ötesinde yaşam süreleri elde edilebildi. Bunun yanısıra genetik yapısında ‘mikrosatellit instabilite’ (MSI) özelliği barındıran kanser tiplerinde de immunoterapilerin kemoterapiye alternatif bir seçenek oluşturduğu gösterildi. Günümüzde bu tip kanserlerde sadece altı ay süreyle uygulanan ICI tedavisiyle kanserli odaklar tamamen yok oluyor. İlerlemiş hastalıkta elde edilen bu olumlu yanıtlar sayesinde günümüzde immunoterapilerin daha erken evrelerde de kullanımı araştırılıyor.
Son yılların en büyük onkolojik gelişmelerinden biri CAR-T hücreleri olarak değerlendirilebilir. Kimerik antijen reseptörlü adoptif T hücre tedavisi olarak isimlendirilen bu tedavi şekli, uzun süren gen tedavisi çalışmalarının bir ürünü. Bu tedaviyle, nüks etmiş akut lösemili çocuklarda ilk denenen beş hastanın dördünde remisyon ile sonuçlanan çok başarılı sonuçlar elde edildi ve bu grup hasta için vazgeçilmez tedavi seçeneği olarak pratikte yerini aldı. Türkiye’de de iyi üretim uygulama ‘good manufacture process’ (GMP) prensipleri doğrultusunda kanser aşısı ve CAR-T hücreleri bazı merkezlerde üretiliyor ve Sağlık Bakanlığı onayı ile uygun hastalarda deneysel olarak kullanılabiliyor. Maalesef kısıtlı çalışma bütçeleri, bu tip kişiye özgün immunoterapilerin bir klinik araştırma kapsamında değerlendirilmeleri, gerçek etkinliklerinin araştırılmasını sınırlandırıyor. Genetik mühendislik yolu ile kansere özgün yapı kazandırılarak, bağışıklık sistemi vurucu timi sayılan CAR-T lenfositleri ile sadece hematolojik değil, solid kanserlerde de pek çok çalışma başlatıldı ve yakın gelecekte etkin kullanımı yolunda önemli adımlar atıldı. Elde edilen tüm verilere ve yürütülen çalışmalara rağmen, immunoterapide bilinenler bir buzdağının üstü kadar ve cevap bekleyen çok soru var.
Hem tanı yöntemlerindeki gelişme hem de farkındalık yoluyla tarama programlarının kitlelere ulaşması sayesinde, kanserler gelecekte daha erken evrelerde saptanacak ve bu da iyileşme şansını artıracak. Nanoteknolojik yöntemlerin de gelişmesine bağlı yeniden yapılandırılan veya yeni keşfedilen ilaçların sadece kanserli hücrelere hedeflenerek, canlı hücrelere zarar vermeden uygulanabilmesi, yakın gelecekteki kanser tedavi stratejilerinde çok önemli. Biyolojik ajanların ve immunoterapi stratejilerinin hastaya özgü kombinasyonlarla uygulanarak onkolojik tedavide kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarının daha da geliştirilmesini sağlamak hedefleniyor. Her hasta için kanserin moleküler yapısı, hastalığın vücuttaki yaygınlığı, evresi ve tedavi özelliklerini içeren üç boyutlu bir bilgi teknolojisi ağı oluşturmak çok önemli. Bunlar gerçekleştirilebilirse, kanser hastaları kişiye özel yenilikçi yaklaşımlara ve doğru tedavilere kolaylıkla ulaşabilecek.”
Kanser sıklığı ve kanserle mücadele
eKonsey’un Radyasyon Onkolojisi bölümünden Prof. Dr. Fulya Ağaoğlu ise, kanserin tüm dünyada önemli bir sağlık sorunu söyledi. “2020 yılında dünyada genelinde 19.3 milyon insana kanser tanısı kondu. Bu hastaların 10 milyonun ise öldüğü bildirildi” diyen Prof. Dr. Ağaoğlu, şöyle konuştu:
“Türkiye'de Kanser Savaş Daire Başkanlığı'nın istatistiklerine göre 2020 yılında 233 bin kişiye kanser teşhisi kondu. Gelişmiş ülkelerde en sık görülen kanser türleri arasında; meme, prostat, akciğer ve bağırsak geliyor. Az gelişmiş ülkelerde ise ilk dört sırayı; akciğer, meme, mide ve karaciğer kanserleri alıyor. Türkiye'de erkeklerde en sık akciğer ve prostat kanseri; kadınlarda ise meme kanseri görülüyor. Çocuklarda en sık görülen kanser türü ise malignite lösemi. Çocukluk çağı kanserleri erişkinden hem çeşitleri hem de tedavileri bakımından ayrılıyor. Türkiye'de 15-24 yaş aralığındaki nüfusta en sık erkeklerde yumurtalık kanseri, kadınlarda ise tiroid kanseri görülüyor.
Kanserin erken teşhisinde ve tedavisindeki gelişmelerle birlikte özellikle 1990 yılından sonra ölüm oranları azaldı. Başarılı tarama programları ile meme, rahim ağzı ve prostat kanserlerinde hastalara daha erken tanı konulabildi. Akciğer kanserinin ileri evrelerde saptanmasını önlemek için sigara içenlerde 55 yaşından itibaren tarama amaçlı görüntülemeler yapıldı ve sonuçları merakla bekleniyor. Hepatit aşısının zorunlu olması gibi koruyucu halk sağlığı programları, karaciğer kanseri oranında belirgin azalmalara neden oldu. Obezite ile mücadele, spor ve sağlıklı beslenmenin özendirilmesi, sigara bırakma kampanyaları, 18 yaşından küçüklere sigara satışının yasaklanması ve dumansız hava sahalarının oluşturulması, kanser oranını azaltmak için atılan başarılı adımlar arasında. Ailesinde kanser hastalığı görülen bireylerde genetik danışmanlık yapılarak kanser riskinin önceden saptanması, koruyucu girişimleri de beraberinde getirdi.
Kanser tedavisinde radyoterapinin güncel durumu
Radyoterapi tümör hücrelerini iyonizan radyasyon yoluyla yok eden bir tedavi yöntemi. Kanser tanısı alan hastaların yaklaşık yüzde 70'i, tedavinin bir komponenti olarak radyoterapi alıyor. Çoğu kanser türünde ameliyat öncesi veya sonrasında, kemoterapi ile birlikte ya de tek kullanılıyor. Prostat, serviks, baş boyun ile akciğer kanserleri tek başına radyasyon ile tedavi edilebiliyor. Kanserin organlara sıçraması durumunda ortaya çıkan ağrı ve çeşitli rahatsızlıkların tedavisinde de radyoterapi başarılı bir şekilde uygulanıyor. Eski radyoterapi cihazlarında tümöre yakın olan sağlıklı dokular da yoğun radyasyon alıyordu. Günümüzde ise özellikle stereotaktik (nokta atışı) uygulamalar ile tümörü yok edici doz, hedefe odaklanıyor ve sağlıklı dokular korunuyor.
Hızlı tedavi artık mümkün
Yeni teknolojiye sahip cihazlarımızda volümetrik ark tedavisi yöntemi ile sekiz kat daha hızlı radyasyon vermek mümkün. Böylece tedavi süresi de 15-20 dakikadan 2-3 dakikaya kadar düştü. Bu da özellikle kıpırdamadan yatılması gereken radyoterapi uygulamalarında hastanın konforunu artırdı. Tedavi cihazlarındaki tomografik görüntüleme ile hem tümör hem de hastanın nefes alıp verme hareketleri ve organ hareketleri, tedavi sırasında görülüyor ve radyoterapi hedefe yönlendiriliyor. Böylece tümörü ıskalamadan tedaviyi yapmak mümkün. Tümör içine yerleştirilen altın işaretleyicilerle tümör takip edilerek radyoterapi uygulanıyor. Tedavi sırasında MR görüntüleri alarak ve tümör takibi yaparak radyoterapide işaretleyiciye ihtiyaç duymadan görüntü kılavuzlu tedavi de mümkün. Klasik tedavide prostat kanserli hastalarda 35-40 seansta radyoterapi uygulanırken, artık bu süre stereotaktik uygulamada beş seansa kadar indi.
Cerrahi girişime alternatif radyoterapi
Tümör metastaz denilen organ yayılması yaptığında ilaç tedavisi sonrasında veya öncesinde ameliyatla sıçrama yapılan organ temizleniyor. Buna, metastazektomi deniliyor. Yeni tekniklerle cerrahi işlemin yapılması uygun olmadığında, stereotaktik radyoterapi ile metastaz bölgesine yüksek doz radyasyon 1-5 seansta verilerek cerrahiye benzer şekilde tümör yok ediliyor. Bu işlem; küçük çaplı ve az sayıda metastaz olduğunda akciğer, karaciğer, beyin ve kemik gibi dokularda sıklıkla uygulanıyor. Tümörün başarılı şekilde yok edilmesi, genel ve hastalıksız yaşamın uzamasına yansıyan iyi sonuçları da beraberinde getiriyor. Radyoterapi, kanser ameliyatı olan hastalarda öncesinde veya sonrasında yapılırken yeni cihazlarla; ameliyatta tümör çıkarıldıktan sonra hastalık yatağına uygulanıyor. İntraoperatif radyoterapi (IORT) denilen bu yöntem; meme ile pankreas kanserleri ve yumuşak doku sarkomlarında uygun hastalarda tercih ediliyor.
Kaynak: (BHA) - Beyaz Haber Ajansı