Akşener şu ifadeleri kullandı;
Biliyorsunuz Türkiye Büyük Millet Meclisi,
bütçe görüşmelerinden sonra, çalışmalarına ara verdiği için,
partilerin grup toplantılarına da ara verildi.
Ülke ve dünya gündeminin hızla değiştiği bu günlerde,
yeni yıla dair görüş, değerlendirme ve önerilerimizi paylaşmak için karşınızdayım.
2020 yılını geride bıraktık.
Öncelikle, 2021’in, ülkemize, milletimize sağlık, huzur ve mutluluk getirmesini,
Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.
Yaşadığımız sıkıntıların, 2020 ile birlikte hayatlarımızdan çıkıp gitmesini diliyorum.
Aziz Milletim;
Uzunca bir zamandır, ülkemizin en önemli sorunlarından biri, gerçek gündemini konuşamaması.
Meselelerin üstesinden gelebilmemiz için,
önce onları konuşabilmemiz, çözüm yollarını arayabilmemiz gerekir.
Ama maalesef Türkiye, gerçekleri konuşamadıkça,
Yalan sarmallarında, çok daha büyük sorunlara doğru yelken açıyor.
Milletimizin gerçek gündemi, ekonomidir, hayat pahalılığıdır, işsizliktir.
Milletimizin gerçek gündemi, sağlıktır, pandemidir.
Milletimizin gerçek gündemi, kadına yönelik şiddettir, 1 senede kaybettiğimiz 386 kadındır.
Milletimizin gerçek gündemi, her gün baskılanan, mutsuz edilen gençlerimizdir.
Milletimizin gerçek gündemi, tarlasını ekemeyen, ektiğini biçemeyen, biçtiğini de satamayan çiftçimizin çilesidir.
Milletimizin gerçek gündemi, hayat pahalılığına ezdirilen işçilerimiz, emeklilerimiz, memurlarımızdır.
Milletimizin gerçek gündemi;
hakları verilmeyen EYT’lilerdir,
Kendilerine verilen 3600 ek gösterge sözü tutulmayan polislerimiz, sağlık görevlilerimizdir,
bir türlü atanamayan, mağdur edilen öğretmenlerimizdir.
Bu acı gerçekler, hayatımızı her geçen gün zorlaştırırken,
Türkiye, gerçekleri değil, yapay gündemleri konuşmak zorunda bırakılıyor.
İktidar sıkıştıkça, raftan bir dosya çıkarıp, sabah akşam ekranlarda, “Haydi bunu konuşun” diyor.
İşte son günlerde, sanki böyle bir sorunumuz varmış gibi,
yeniden ısıtılan başörtüsü meselesi de bunlardan biri.
Önce, mazide bıraktığımız bir zihniyetin temsilcisi, eski bir bakan çıkıyor,
başörtülü hakimlerimiz hakkında densizce konuşuyor;
Sonra Sayın Erdoğan çıkıyor, torunu yaşındaki genç bir kadın siyasetçiye,
sırf CHP’de siyaset yapıyor diye, utanmadan “Vitrin Süsü” diyor.
Al birini vur ötekine!
Aynı vesayetçi zihniyetin farklı düzlemdeki temsilcileri…
Kadını ve başındaki örtüyü siyasi malzeme yapmaktan çekinmeyen bu zihniyet,
siyaseten icap ettiğinde, hiç utanmadan o örtüyü ayağının altına almaktan da çekinmiyor.
Siyasetini, sıkıştıkça sarıldığı “Başörtülü bacım” sözü üzerine bina edenlerin,
“Vitrin süsü” sözüyle geldikleri nokta, tek kelimeyle ibretlik.
Demek ki mesele, kızlarımızın, kadınlarımızın başındaki örtü meselesi değilmiş.
Demek ki mesele, “ya Ak Partilisin, ya da hainsin” meselesiymiş.
Demek ki mesele, her zamanki gibi, siyasi rant meselesiymiş.
Sayın Erdoğan;
Ayıptır.
Günahtır.
Makamının farkına var artık!
Sen bu ülkenin Cumhurbaşkanısın.
Milletini bu şekilde ayıramazsın.
Kendine gel.
Hemen 21 yaşındaki o genç arkadaşımızı ara, gönlünü al, helallik iste.
Yaşının, makamının ve daha da önemlisi ahlakın gereği budur.
Aziz milletim;
Türkiye’nin içine çekilmek istendiği bu yapay tartışmaların zamanlaması da,
nedense pek bir manidar oluyor.
Döviz fırlıyor, bir bakıyoruz, tek parti dönemi yeniden tartışmaya açılıyor.
Yeni yılın zamları açıklanıyor, bir bakıyoruz, raftan başörtüsü tartışması iniyor.
Faiz artırılıyor, bir bakıyoruz, bir anda bütün ekranları darbe tartışmaları sarıyor.
Oysa, üstesinden gelmek zorunda olduğumuz ciddi sorunlarımız var.
Ama iktidar, bunları çözmek için çalışmak yerine,
yandaş medyası üzerinden, milletimize bu yapay tartışmaları dayatıyor.
Gerçekleri konuşmak yerine, yalanlarla vakit kaybedelim istiyor.
Ama yemezler!
Biz bu filmi, daha önce de izledik Sayın Erdoğan…
Artık İYİ Parti var.
Bu yalanlara, bu dümenlere, bizim karnımız tok.
Sen ve atanmışların, istediğiniz kadar algı kasın.
Sen ve danışmanların, istediğiniz kadar kendinizi paralayın.
Biz inatla, milletimizin gerçeklerini konuşmaya devam edeceğiz.
Milletimizin, raftan indirilen küflenmiş konularla, oyalanmasına izin vermeyeceğiz.
Aziz milletim;
Onlar sözde darbe tehdidini konuşacak,
biz hayat pahalılığını nasıl çözeceğimizi konuşacağız.
Onlar kadın üzerinden siyaset yapmaya çalışacak,
biz mutfaktaki yangını nasıl söndüreceğimizi konuşacağız.
Onlar hayali düşmanlar üretecek,
biz milletçe belimizi büken, gerçek düşmanlarla mücadele etmeye devam edeceğiz.
Biz bunun için varız.
Çünkü biz çarşıdayız, pazardayız, sokaktayız.
Yaşadıklarını biliyoruz, dertlerini görüyoruz, sesini duyuyoruz.
Çünkü biz, “Önce millet, önce memleket” diyoruz.
Bu bir zihniyet meselesidir.
Bizim anlayışımıza göre, siyaset millete hizmet için yapılır,
Onların zihniyetine göre, siyaset sefa sürmek için, eşi dostu zengin etmek için yapılır.
2020 yılında, ekonomiden dış politikaya, salgınla mücadeleden eğitime kadar,
ülkemizin en önemli meselelerindeki başarısızlıklar, işte hep bu zihniyetin sonucudur.
Bakın size, bu zihniyetin son icraatlarından bir örnek vereyim:
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi, yabancı yatırımcıya bir çağrı yapıyor;
“Gelin Türkiye’de yatırım yapın.” diyor.
“Türkiye’nin sunduğu fırsatları keşfedin” diyor…
Türkiye’nin sunduğu fırsat olarak neyi gösteriyor, biliyor musunuz?
"Nitelikli ve uygun maliyetli iş gücünü” gösteriyor.
Yani;
“Gelin, burada emek ucuz, ucuz emekle daha çok kazanırsınız.” diyor.
İşte bu;
“Millet millet” diyerek yola çıkan Sayın Erdoğan’ın,
bugün milletinden ne kadar kopmuş olduğunun vesikasıdır.
İşte bu;
Ak Parti iktidarının milletimize biçtiği kıymetin hazin bir göstergesidir.
Allah aşkına, bir ülkenin Cumhurbaşkanlığı, o ülkenin emeğini ucuz diye pazarlar mı?
Zihniyetteki çapsızlığa, koskoca Türkiye’ye biçilen role bakar mısınız?...
Böyle bir zihniyetin Türkiye’ye vereceği bir şey kalmış olabilir mi?
Türkiye gibi yüksek potansiyeli olan bir ülkeye, Bangladeş olma vizyonu çizmeye utanmıyor musunuz?
Kendi milletinize, üçüncü dünya ülkesi vatandaşı muamelesi yapmaya utanmıyor musunuz?
Tank Palet’i, Katar ortaklı şirkete,
Şeker fabrikalarını, Cargill’e peşkeş çeker gibi,
Türk Milleti’nin emeğini, yabancı şirketlere peşkeş çekmeye utanmıyor musunuz?
Değerli vatandaşlarım;
2020 yılında, kayınpeder-damat ekonomisinin,
Türkiye’yi karşı karşıya bıraktığı, ekonomik tablonun bedelini, millet olarak hep birlikte ödedik.
Tıpkı Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi gibi,
“Faiz sebep, enflasyon sonuç.” diye ucube bir teoriyle, ekonomiyi duvara toslattılar.
Damat elini yıkayıp çıktı, gitti.
Şimdi sözüm ona, kayınpeder ortalığı toplayacak…
2020 yılı boyunca biz her fırsatta bu arkadaşları uyardık;
“Ekonominin patronu güvendir.” dedik.
“Ülkeyi aile şirketi gibi yönetmeye devam ettikçe, bu güveni sağlayamazsın,
ekonomiyi toparlayamazsın.” dedik.
“Vatandaşa, yastık altındaki dövizini sat, TL’ye dön derken,
o beş müteahhidine ,dolarla ödeme yaparak bu işten çıkamazsın.” dedik.
“Tarım en önemli silahımız.
Çiftçimize nefes aldırmadan, daha çok üretmesini sağlamadan, düze çıkamazsın.” dedik.
“Sanayicimizi yüksek maliyetlere, tüketicimizi yüksek enflasyona ezdirerek, refah sağlayamazsın.” dedik.
Dinlemediler.
Sonuç ne oldu.
Firmalar iflas etti, işsiz ordumuz büyüdü.
Çitçimiz tarlasına, milletimiz hayata küstü.
Biliyoruz ki;
Bu kafa değişmedikçe, ne reform olur, ne kalkınma olur, ne de milletimizin derdine çözüm bulunur.
Reform yapabilmek için, önce milletin halini görmek gerekir.
Milletin derdini, önemsemek gerekir.
Milleti, düşünmek gerekir.
Önce millet, önce memleket demek gerekir.
Sayın Erdoğan;
Bu ülkede evladına mama alamayan babalarımız var.
Kırşehir’de, “Bol bol meyve tüketin.” diye, tavsiyede bulunan filyasyon ekibine,
“Evimizde meyve yok.” diyen küçücük çocuklarımız var.
Sen uçaklarında, sarayında keyif sürerken, ay sonunu getiremeyen ailelerimiz var.
Sen, “Önce yandaşlarım, önce 5 müteahhidim” derken, aylardır işsiz gezen insanlarımız var.
Hoca Ahmet Yesevi diyor ki;
“Yoklar doymadığında, varlar ağlamıyorsa, dünya tez yıkılır.”
Haydi beni dinlemiyorsun, milletini de zaten umursamıyorsun,
Bari ona kulak ver Sayın Erdoğan!
Aziz milletim;
2020’de iktidarın bizleri düşürdüğü çukurdan çıkabilmemiz için,
2021’de acilen atılması gereken bazı adımlar var…
Her zaman olduğu gibi, önerilerimizi hazırladık.
2020’de, salgının olumsuz etkilerini gidermekte yetersiz kalan iktidar,
uyguladığı yüksek faiz politikasıyla, başta küçük ölçekli işletmelerimiz olmak üzere,
iş dünyamızın borcunu çevirebilmesini imkansız hale getirdi.
2021’in ilk yarısında, takibe düşmüş, sorunlu krediler,
bankacılık sektörü için çok önemli bir risk oluşturacak.
Ayrıca;
Eski Damat Bakan ile Eski Merkez Bankası Başkanı döneminde,
Türkiye’nin yaklaşık 130 milyar dolarlık rezervi yanlış ve şaibeli politikalar nedeniyle eritildi.
Üstelik;
sadece Merkez Bankası rezervleri erimekle kalmadı,
kamu bankaları da, çok önemli döviz açıkları ile karşı karşıya kaldı.
25 Aralık 2020 tarihi itibariyle kamu bankalarının döviz açık pozisyonu,
nerdeyse 17 buçuk milyar dolar oldu…
Bu dönem aydınlatılmadan, yeni yönetimin şeffaflık ve hesap verebilirlik ile ilgili yaptığı açıklamalar eksik kalıyor.
O nedenle, İYİ Parti olarak diyoruz ki:
Öncelikle, Türkiye’ye, milli gelirinin yaklaşık yüzde 20’sine mal olan,
bu şaibeli dönemin sorumlularının anlaşılması için,
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun toplantı tutanaklarını açıklayın.
Böylece, şu anda da görevde olması muhtemel kamu görevlilerinin,
o dönemde nasıl bir tutum aldıkları ortaya çıksın.
Gerekirse Millet Meclisi’nde bir komisyon kurun.
Bu karanlık dönemi aydınlatmak için, gereken her türlü desteği vermeye hazırız.
Sonrasında ise,
Kamu Bankalarının, döviz açık pozisyonunun kapatılması için,
Önce, Kamu Bankaları, Hazine, ve Merkez Bankası arasındaki karmaşık ilişkiyi sonlandırın,
böylece güveni yeniden sağlayın.
Bankacılık sektörünün taşıdığı sorunlu kredi riski, bir krize dönüşmeden,
sektördeki paydaşlarla bir yol haritası oluşturun.
Elde edilen karın kişiselleştiği, ama sorumsuz davranışlardan dolayı,
uğranan zararın kamusallaştığı bir yaklaşımdan uzak durun.
Ziraat Bankası’nın önceliği çiftçiye, Halkbank’ın önceliği ise esnaf ve KOBİ’ye finansman sağlamaktır.
Ama kullandırdıkları kredilere baktığımızda,
bu bankaların, bu sektörlerin dışına çıktıklarını görüyoruz.
Bir an önce, kamu bankalarının, kredi kompozisyonlarını değiştirmelerini sağlayın.
Bırakın, ekonomideki fantastik maceralarınızı, finanse etmek yerine,
öncelikli olarak, sorumluluk taşıdıkları sektörleri desteklesinler.
Mevcut durumda, firmaların, faaliyet gelirlerinin yüzde 70’ini,
finansman giderlerine harcadıklarını görüyoruz.
Faiz oranlarının yükselmekte olduğu bir ortamda,
firmaların yapılandırma maliyetleri de yükselecektir.
Bu süreçte, yapılandırma talep eden firmalara,
kredi kullandırma faizleri üzerinden yapılandırma faizi uygulayın.
Konu ile kararları da ilgili sektör temsilcileri ile birlikte alın.
Değerli vatandaşlarım;
Adım atılması gereken bir diğer önemli alan ise enflasyon.
Mevcut durumda Türkiye, maalesef, gelişmekte olan ülkeler arasında,
Arjantin’den sonra, en yüksek enflasyona sahip olan ülke.
Enflasyonla mücadele, bizim için de önemli bir öncelik olmakla beraber,
Bu mücadelenin, sadece sıkı para politikasına bırakılması,
kabul edeceğimiz bir yaklaşım değil.
Biz diyoruz ki;
Enflasyonu üretim ve istihdam kaybı olmadan düşürmenin yolu,
verimliliği arttırıcı politikaları uygulamaktır.
İşgücü ve toplam faktör verimliliğini arttırıcı politikaları hayata geçirmek,
enflasyonu kalıcı olarak düşürecektir.
Örneğin, otoyol ve köprü gibi KÖİ’lere yapılan, enflasyonun çok üzerindeki zamlar,
enflasyonu arttırıcı bir etki yaratacak.
O nedenle, KÖİ’lere zam yapmayın.
Örneğin tarım, bizim için milli güvenlik meselesi olmakla beraber,
aynı zamanda, yürütülen yanlış politikalar nedeniyle,
yüksek enflasyonun temel nedeni haline getirildi.
İşte bu yüzden, enflasyonu kalıcı olarak düşürmenin yolu,
tarımda yapılacak yapısal reformlardan geçer.
Biz diyoruz ki;
Kapsamlı bir tarım reformunu hemen hayata geçirin,
Böylece enflasyon düşsün, vatandaşımızın satın alma gücü artsın.
Bu sırada, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini daha fazla hissetmeden,
konuyla ilgili geniş katılımlı bir eylem planını da devreye alın.
Aziz milletim;
Enflasyonun yanında, acilen adım atılması gereken bir diğer alan da Kamu Maliyesi.
Son bütçe sürecinde, iktidarın milletten uzak ve keyfiyete dayalı yönetim anlayışının,
ülkemizi ne hale getirdiğini, hep birlikte dehşetle izledik.
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde geçen her gün,
iktidarın sorumsuzluğunu dizginleyecek, kural bazlı bir maliye politikasına duyduğumuz ihtiyacı,
daha keskin bir biçimde görüyoruz.
O nedenle, Sayın Erdoğan’ı ve yeni ekonomi yönetimini,
kural bazlı bir maliye politikası benimsemeye çağırıyorum.
Böylece hem harcamalar keyfiyetten uzak yapılır,
Hem de, ekonominin daraldığı dönemlerde, makul bir bütçe açığı verilirken,
yüksek büyüme dönemlerinde, bütçe fazlası verilmesi sağlanır.
Bunun dışında, KÖİ projelerine dair de, derhal bir çıkış yolu belirlenmesi gerekiyor.
Uluslararası hukuk kuralları çerçevesinde hareket edip,
milyarlarca dolarlık haksız kazancı belgeleyerek,
daha fazla kamu zararının oluşmasının önüne geçmek mümkün.
Gelin 5 müteahhit sevdanızdan vazgeçin, milletin kanını emen bu parazitlerden kurtulalım.
E tabi bir de, Varlık Fonu var…
Milli Piyango ikramiyelerine bile göz koyan,
Sayın Erdoğan’ın şahsi şirketi konumundaki Türkiye Varlık Fonu’nu, acilen tasfiye edin,
fonda yer alan şirketleri de Hazine’ye devredin.
Milletin denetiminden kaçmak için tutulduğunuz, korsan hazine sevdanızdan artık vazgeçin.
Aziz milletim;
Türkiye’nin kanayan yarası işsizliktir.
Salgın sürecinden sonra, kısa çalışma ödeneği gibi yardımlar kesildiğinde,
Eğer mevcut istihdam politikaları izlenmeye devem edilirse,
maalesef istihdam kayıplarının daha da artacağını öngörüyoruz.
Biliyorsunuz, geçtiğimiz haftalarda bir Asgari Ücret önerisi yapmıştık.
Önerimiz, çalışanlarımızın gelirini arttırırken, işveren maliyetlerine ek bir yük getirmiyordu.
Ancak maalesef iktidar, yine bildiğini okudu.
Önerimizi dikkate almayarak, asgari ücretin işverene maliyetini 3458 liradan, 4200 liraya çıkarttı.
Bu büyük bir hatadır.
Çünkü ekonomimizin daralmasının beklendiği bu dönemde,
İşletmelerimizin, bu ek maliyeti karşılayarak istihdamlarını arttırması mümkün değildir.
O nedenle iktidara çağrıda bulunmak istiyorum:
Derhal, hem çalışanların özlük haklarını koruyan,
hem de işverene maliyetini azaltan bir düzenleme yapın.
Ayrıca, uygulamaya koyduğunuz yeni asgari ücret düzenlemesi,
güvencesiz çalışmayı teşvik ediyor.
Yapılan saha çalışmaları, özellikle sığınmacıların yoğunlukta yaşadığı yerlerde,
Sığınmacıların, kötü çalışma koşullarında kayıt dışı çalıştırılarak,
mavi yakalı ve kadın istihdamını ikame ettiğini gösteriyor.
Bu durum, yerli ve milli bir ekonomi anlayışına, taban tabana zıt olduğu gibi,
insani çalışma koşullarına da aykırıdır.
Bu durumu çözmek için, acilen sıkı denetim ve yaptırım mekanizmalarını devreye sokun.
Yıllardan beri benimsediğiniz, “istihdamsız büyüme” modelini artık terk edin.
İşgücü verimliliğini ve istihdamı önceleyen bir istihdam stratejisini,
partiler üstü bir yaklaşımla uygulamaya koyun.
Kısa çalışma ödeneğinden yararlanan milyonlarca çalışanımızın,
emeklilik için gerekli olan, uzun vadeli sigorta kollarına prim ödenmiyor.
Bu yanlışı hemen düzeltin.
Kısa çalışma ödeneğinden yararlanan vatandaşlarımızın emeklilik primlerinin de yatırılmasını sağlayın.
Aziz milletim;
Her zamanki gibi atılması gereken adımları, çözümlerimizi, önerilerimizi söylüyoruz.
Bıkmadan usanmadan söylemeye devam edeceğiz.
Onlar, önerilerimizi uygulamayabilir.
Varsın uygulamasınlar.
İlk sandıkta biz geleceğiz,
ve memleketimizi, içine düşürdükleri bu çukurdan, çekip çıkartacağız.
Türkiye bu zihniyeti ve bu zihniyetin ürünü olan Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni, daha fazla taşıyamaz.
“Açız” diyen vatandaşa keyif çayı atan,
Başörtülü kadınlara “Vitrin süsü” diyen,
Millet iradesini “İllet-zillet” gören,
82 milyonu, 5 müteahhidinin cebine çalıştıran, bu iktidarın bilmesi gereken bir gerçek var:
Ne diyor Ömer Lütfü Mete;
“Ülkeyi, partiler, programlar, reçeteler düzeltmez!
Ahlâkımız düzelmedikçe, ahlâk siyasete egemen olmadıkça, memleket de düzelmez!”
El hak doğru.
“Güzel ahlakı tamamlamaya geldim.” diyen hazreti Peygamberin ümmeti,
her şeyden önce ahlaklı olmak zorundadır.
Sayın Erdoğan,
Ahlak, yanlışlardan uzak tutar, gerçeğe ve hakka yakınlaştırır.
İşte o zaman, etrafını saran dalkavukların çizdiği pembe tablolardan kurtulur,
milletinin gerçeğini görürsün.
O tablo, gerçekte kapkara bir tablo.
O tabloda acılar var, fakirlik var, yokluk var, yoksulluk var.
Yolsuzluk var, adaletsizlik var.
Hukukun üstünlüğü değil, üstünlerin hukuku var.
Milletimiz dişini sıkıyor.
Ama bu böyle gitmez.
Gel, sağduyuya kulak ver.
Verdiğin sözler tutmadı, ekonomi uçmadı, milletimiz zengin olmadı.
Bu sistem millete de, memlekete de yaramadı.
Son iki yılda, Türkiye ekonomiden diplomasiye, her alanda geri gitti, kaybetti.
Damadı affederek olmaz...
Bu bir sistem sorunu.
Türkiye’nin çıkışı, İYİleştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’dedir.
Yargının bağımsız, kuvvetler ayrılığının var olduğu,
İktidarın ve tüm kurumların şeffaf çalıştığı, millet adına denetlenebildiği,
demokrasinin tam ve kamil olarak uygulandığı,
İnsanının zengin, mutlu ve huzurlu olduğu bir Türkiye’nin anahtarı işte budur.
Aziz milletim;
Evet, çok zorlu bir yılı geride bıraktık.
Şimdi hep birlikte kendimize soralım:
2020’de zenginleştik mi?
2020’de işsiz evlatlarımız, insanca yaşayabilecekleri bir gelire kavuştu mu?
2020’de paramız kıymetlendi mi?
EYT sorunu çözüldü mü?
Güvenlik güçlerimize, sağlık ordumuza, eğitim ordumuza, hakları olan 3600 ek gösterge verildi mi?
Çarşıda, pazarda, fiyatlar aynı mı kaldı, yoksa sürekli arttı mı?
Çiftçimiz tohumu, gübreyi, ilacı daha ucuza alabildi mi?
Ürününü, hak ettiği fiyata satabildi mi?
Sanayicimizin maliyetleri azaldı mı?
Daha çok istihdam, daha fazla üretim için, kredisini daha ucuza alabildi mi?
On binlerce öğrencimiz, kredi ve yurt borçlarından kurtuldu mu?
Kadınlar kendilerini daha güvende hissediyor mu?
Gençlerimiz geleceğe umutla bakıp, hayal kurabiliyor mu?
Bu soruların yanıtı, bir iktidar için en net karnedir.
Emin olun, tüm bunların gerçekleşmesini en çok isteyen biziz.
Çünkü bizim, bu sorulara “Evet” cevabı verilen bir Türkiye’yi kurma hayalimiz var.
Ve bu hayal hiç uzak değil.
Çünkü Türkiye’nin imkanları var.
Çünkü Türkiye’nin çok büyük bir potansiyeli var.
Kaynakları doğru kullanırsak, ülkemizin zenginliği,
işverene de, işçilerimize de, memurlarımıza da, esnafımıza da, emeklilerimize de, çiftçimize de, gençlerimize de yeter.
Yeter ki milletini düşünen, adil ve akıllı bir iktidar, liyakatli yöneticiler olsun.
Mesela, yanlış politikaların sebep olduğu faiz yükünün hafiflemesi bile, Türkiye’ye nefes aldırır.
Mesela, demokrasinin doğru işlediği, hukukun üstün olduğu bir Türkiye’de, yatırım olur.
Bu da daha çok istihdam, daha çok gelir, yani kalkınma demektir.
Mesela, saraydan başlayarak, devletin tüm kurumlarına sinmiş şatafat merakı ortadan kalksa,
çocuklarımızın her birinin elinde tableti olur, interneti olur.
Mesela, beton ekonomisinden vazgeçip, üretime dönük bir ekonomi modeline geçilse,
Gençlerimizin ülkelerine dair hayalleri, bu hayalleri gerçekleştirme umutları olur.
Değerli vatandaşlarım;
Kimse endişe etmesin, bu günler elbet geçecek…
Ben buna kalpten inanıyorum.
Siz de inanın!
Çünkü Türkiye çaresiz değil.
Çünkü Türkiye çözümsüz değil.
Çünkü biz varız.
Çünkü İYİler var.
Planlarımızla, projelerimizle, çözümlerimizle biz hazırız.
Yetkiyi aldığımızda, milletimizi ve memleketimizi hak ettiği yere getireceğiz.
Kurulduğumuz gün, milletimize söz verdik, “Türkiye İYİ Olacak” dedik.
Sözümüzün arkasındayız.
Biz geleceğiz ve Türkiye İYİ Olacak!
Sizlere saygı ve sevgilerimi sunuyorum.