MEHMET BAYER - 24 Nisan 2021 - HİBYA - Çanakkale Savaşları sırasında, askerin beslenmesine büyük önem verildi. Bölük komutanlarına gönderilen yazı ile askerin beslenmesinin hiçbir şekilde ihmal edilmemesi, hatta yeşillik gibi yiyecekler toplanılarak askerlere yedirilmesi istendi.
Çanakkale cephesinde düşmana geçit vermeyen Türk askerinin yeterince beslenmesi ve aç kalmaması için büyük gayret gösterildi. Muharebeler süresince askere günlük olarak hangi erzak verilecekse bunun miktarının ne olacağı ayrıca tespit edildi.
Buna göre peksimet 600 gram, bulgur ve pirinç 150 gram, çorbalık konserveler 100 gram, tereyağı ve zeytinyağı 20 gram, tuz 20 gram, soğan ve sarımsak 20 gram, kuru sebze 120 gram, sebze konserveleri 150 gram, kuru üzüm 50 gram, çerez 250 gram, kavurma, pastırma, sucuk ve kuru balık 125 gram, et konserveleri 200 gram, zeytin ve peynir 160 gram, çay 1 gram, şeker 10 gram, sabun 9-10 gram, gaz 30 gramdı.
Savaşın yeni başladığı dönemde, askerlerin beslenmelerinde çok ciddi sorunlar yaşanmamıştı. Her askere günde 900 gram ekmeğin yanında, sıcak yemek olarak pirinç çorbası, etli fasulye, etli nohut, bulgur pilavı, kuru bakla ve komposto, çerez olarak da kuru üzüm ve kuru fındık verildi. Bölük komutanlarına gönderilen bir yazı ile askerin beslenmesinin hiçbir şekilde ihmal edilmemesi, hatta yeşillik gibi yiyecekler toplanılarak askerlere yedirilmesi istendi. Ayrıca tatlı verilmesi konusunda özen gösterildi, helva yerine kimi zaman incir dağıtıldı.
Erlere, günlük 3000 kaloriliyi sağlayacak yiyecek verilmesine azami özen gösterildi. Günlük yiyeceklerin dışında her er ve hayvan üzerinde sıkışık durumlarda, emirle yedirilmesine izin verilen yiyecek ve yem taşındı.
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ), Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi Müdürü Dr. Öğretim Üyesi Barış Borlat, HİBYA'ya yaptığı açıklamada, buna demirbaş yiyecek denildiğini belirterek, ''Genellikle peksimet olarak belirlenmiştir. Peksimet dağıtımı un tedarikinin sağlanamadığı durumlar için kullanılmıştır. Nitekim 5. Ordu Menzil Müfettişliği 4 Nisan 1915 tarihinde Tekirdağ Nokta Kumandanlığı'na yazdığı yazıda iaşe temini gereken efrada, un gelene kadar peksimet verilmesini istemiştir.'' dedi.
Tayinat ve Yem Kanunu'na göre günde er başına 250 gram et verilmesi gerekirken bu miktar muharebenin yoğunlaştığı ve ikmal faaliyetlerinin kısmen azalmak zorunda kaldığı dönemlerde 62 grama düşürüldüğünü, hatta bunun da bulunamadığı kimi dönemlerde 31 gram verilmek zorunda kalındığına işaret eden Borlat, ''Kasaplık hayvan bulunamadığı zamanlarda ise erlerin et ihtiyacı kavurma veya konserve verilmek suretiyle sağlanmıştır. Askerlerin kurtlu bakla şikayetleri dışında, cephede genellikle beslenmeleri dönemin gerçekliğine göre iyi şekilde sağlanmıştır.'' diye konuştu.
Borlat, şu bilgileri verdi:
''Keza askerin beslenmesi Tümen komutanı seviyesinde yakından takip edilmiştir. 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, 2 Mayıs 1915 tarihinde birliklerine gönderdiği yazıda, yeni gelen kıtalardaki eratın iaşelerinin ne şekilde yürütüldüğünü, sıcak yemek verilip verilmediğini, avcı hattındaki askerlere ne şekilde yemek verildiği, askerlerin yanlarında yedek erzak olup olmadığı gibi ikmalin temel başlıklarını sormuştur. Bu yazıya gelen cevapların önemli bir bölümünde askere ekmek, peynir, zeytin, pastırma, etli pilav, yumurta, üzüm, konserve, et, kavurmalı pilav, et konservesi, etli lapa, sebzeli et, sabahları şeker, üzüm, peynir, zeytin gibi cevaplar gelmiş olmasına rağmen istisna olarak 64. Alay 1. Tabur Komutanlığı askere sıcak yemek verilemediğini bunun nedenini ise suyun az bulunması ve elde mevcut kazan ve bakracın olmaması olarak bildirmiştir. Bu yazışmada bir tabur bölgesinde her gün et konservesi verilirken sadece iki gün zeytin tanesi ile beyaz peynir verilmek durumunda kalındığı bildirilmiştir.''
- Mönüler hatıra ve günlüklere yansıdı
Barış Borlat, asker ve subayların günlük menülerindeki farklılıkların askeri rapor ve belgelere genellikle yansımamış olmasına rağmen hatıra ve günlük türü eserlerden bunu takip etmenin mümkün olabildiğine işaret etti.
İbrahim Naci'nin 3 ve 5 Haziran 1915 tarihindeki notlarında, ''Biraz sonra ise lokantadan yemek geldi. Fasulye pek lezzetli idi. Birazını da pilava katarak yedim. İri üzüm hoşafını da içtim. Bu sırada askere baklayı dağıttırdım. Bunu yedikten sonra hoşafı da verdim. Askerler akşam yemeğini, pilav ve hoşaf olarak yediler. Ben de lokantadan gelen et, pilav ve hoşafla karnımı doyurdum. Şimdi de yatacağım.'' ifadelerinin yer aldığını anlatan Borlat, ''Subayların bölgedeki lokanta, bakkal ve esnaftan satın alma yoluyla kendilerine yiyecek temin ettiği görülmektedir. Cephede doktor olarak görev yapan Behçet Sabit Bey 13 Nisan 1915 gününe dair 'Öğleye yakın, oldukça temiz bir Müslüman lokantasına girdik. Döner çevriliyordu ve o gün için pek iştah açıcıydı. Kuzu etinin, sütün, yoğurdun bol zamanı olduğundan gayet lezzetli yiyecekler pek ucuza alınabiliyordu.' demektedir. Ayrıca subaylar ihtiyaçlarını temin etmek için belirli aralıklarla İstanbul'a giden ya da gönderilenler ile istediklerini cepheye getirtmişlerdir.'' ifadesini kullandı.
Benzer durumun Alman subaylar için de geçerli olduğunu, haftada iki defa General Vapuru ile Alman subayların mektupları, paraları ve istedikleri yiyecekleri İstanbul'dan getirtildiğini aktaran Borlat, subayların cepheye intikalleri esnasında bölgedeki köylerden istedikleri yiyecekleri satın aldığını, kimi zaman da emrindeki emir erlerinin yakaladığı balıkları yediğini ya da bunları satın aldığını bildirdi.
Borlat, buna rağmen kimi dönemlerde subayların yiyeceklerinin tekdüzeliğinden yakınarak, normal hayatta hiçbir zaman eksikliğini hissetmedikleri ya da hiç farkına varmadan her gün tükettikleri sıradan yiyeceklere olan özlemlerini şöyle anlattığını dile getirdi:
''...Hayatın tabi şekli bozulunca, uykusuzluk, intizamsız yaşamak, her an tehlike altında bulunmak, his ve ihtimalleri işin içine karışınca, bilmem nedendir insanda bazı şeylere karşı ihtiras ve arzu artıyor ve hatta bugün ihtiyaç haline gelebileceği iddia edildiği takdirde buna inanmakta tereddüt edilen, gülünen, en basit bir madde, sirke bile o vakit büyük bir ihtiyaç haline geliyor. Orada bulunduğumuz süre boyunca gözümüzde tüten şeylerden biri de şeker ve sirke idi. Ah bir damla sirke... Bir parça şeker. Ne enfes şeymiş. Dünyanın bu nefis gıdalarını görmek, kokusunu duymak da yeter. Ah bir tabak salata. Bugün şehir içindeki her şeyi paramızla buluyoruz. Fakat bir kere Cenup Grubu siperlerine girdik mi mahrumiyetler hatıra gelirdi...''
- Alman subayların farklı beslenmesi
Borlat, Alman subaylarla birlikte genellikle karargahta görev yapan Türk subaylarının beslenmelerinin, diğer bölgelerde görev yapan Türk subaylarına göre farklılık gösterdiğini, buna dair Haydar Bey'in 18 Mayıs 1915 tarihine şunları not aldığını kaydetti:
''Salih Bey geldi. Saçlarımı kesti. Allah razı olsun. Bahçede birlikte yemek yedik. Güya ıstakozu açayım derken et konservelerinden birini açmışım, neyse. 22 Eylül 1915 tarihinde Almanya'dan ordu karargahına gelen misafirlerin bulunduğu bir mönü 'Masada, kutu et, fasulye, fırında makarna, tavuk, börek, patates püresi, ayva kompostosu, üzüm, revani, çerez ve kahve bulunuyordu.' Benzer şekilde 25 Eylül 1915 tarihli yemek mönüsü 'Çerez (Hamdolsun sadece bunu değiştiriyorlar) hindi dolması, patlıcan karnıyarık, börek, revani, pirzola, ayva kompostosu, üzüm ve kahve.'
Cepheyi ziyaret eden heyetlerin subaylara yanlarında ikramlar getirdiğini, bu çerçevede cepheyi ziyaret eden Suriye Heyet-i Edebiyesi'nin subaylara Şam baklavası gönderdiğini, ayrıca subayların yanlarında cepheye nargile ve tömbekilerini getirebildiğine işaret eden Borlat, şöyle konuştu:
''Türk askerinin cephede iyi beslendiğini yabancı gözlemciler de belirtmiştir. Amerikalı gazeteci Arthur Raul, mayıs ayında ziyaret ettiği Türk tarafında, askerlerin geri hatlarda sabah kahvaltısında çay, keçi sütünden yapılmış peynir, zeytin ve esmer ekmek yediklerini, kendilerine de bu yiyeceklerin ikram edildiğini yazmıştır. Raul, askerlere verilen öğle ve akşam yemeklerini gördüğünde çok şaşırmış ve şaşkınlığını '... Bunların çok iyi pişirilmiş et, pirinç ve tatlı yediklerini, bir köylü Türk'ten daha iyi beslendiklerini bizzat gördüm...' cümlesiyle satırlara dökmüştür. Yine aynı gazetecinin izlenimlerinden öğrenildiğine göre, akşam yemeğinde askerlere çorba, et, taze fasulye, taze ekmek, erik kompostosu ve pilav verilmiştir.''
- Cephede bakkallar açıldı
Barış Borlat, askerlerin cephede günlük ve zorunlu ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gerekli çalışmaların yapıldığını, bu kapsamda 5. Ordu Komutanlığı tarafından 24 Kasım 1915 tarihinde yayınlanan emirle askerlerin kıtalarındaki zorunlu ihtiyaçlarını karşılamak için bakkaliye dükkanlarının açılmasının emredildiği aktardı.
Cepheye sevk edilen askerlerin yemeklerinin intikal yolu üzerinde askeri birliklerce kurulan seyyar mutfaklar ya da menzil müfettişliklerine bağlı nokta kumandanlıkları tarafından kurulan aşhanelerce sağlandığını anlatan Borlat, ''Muharebe alanında ise cephe gerisine kurulan seyyar mutfaklar tarafından temin edilmiştir. Ancak ileri hatlarda bulunan bazı birliklerdeki kara kazanlar alınmış, yerlerine seyyar mutfaklar verilmiştir. Bununla beraber ileri hatlara yanaştırılan seyyar mutfakların, çıkardıkları duman nedeniyle Türk kuvvetlerinin yerini belli etmeleri ve atışa sebebiyet vermeleri dolayısıyla daha geriye taşınmalarına karar verilmiştir. Bu amaçla Seddülbahir bölgesindeki birliklerin seyyar mutfakları Soğanlıdere bölgesinde, Arıburnu kesimindeki mutfaklar da Maltepe-Bigalı hattının doğusunda kurulmuştur. Ayrıca ekmekler tümenlerin kendi inşa ettiği fırınlarda pişirilmiştir.'' dedi.
Borlat, sahra fırınlarının yapımında amele taburlarına görev verildiğini, bu kapsamda 26 Temmuz 1915'de Ağaderesi’nde günlük 5 bin çift ekmek çıkarabilecek bir fırının hastane yakınında Başhekim Fahri Bey'in göstereceği yere yapılmasına karar verildiğini belirterek, şöyle konuştu:
''İleri hat arkasında kurulan tabur mutfaklarında pişirilen yemekler, tahta sandıklar içine yerleştirilen temiz gaz tenekelerine konulup, askerlerin kendi aralarında 'uzun kulaklı filozoflar' dedikleri binek hayvanlarına yüklenmiş, eyerlerinin sağında ve solunda birer maşrapa veya eski petrol tenekesi - iki teneke de dökülmeyi engellemek için eski bir kumaşla sarılı halde - siperlere taşınmıştır. Avcı hattında bulunan askerlere kulplu gaz tenekeleri ile yemek taşınmış ve birlikler için günde bir defa da olsa sıcak yemek için karavana götürülmüştür. Yemeğin siperlerden geçirilerek taşınması sonucu -çoğu kez bir lapa, koyun etiyle pişirilmiş olan pirinç, sebzeden ve birkaç et parçasından oluşmuş- acıkmış olan askerlere soğumuş olarak ulaştırılmıştır. Düşman ateşini üzerine çekmemesi için yeniden ısıtılması ancak karanlık basınca söz konusu olabilmiştir.''
- Hiçbir zaman yemek için bir kavga görmedim
Kara muharebeleri sürecinde kısmen daha güvenli olan Anadolu yakasındaki birliklere yemeklerin arabalarla taşındığını anlatan Borlat, askerlerin ortak bir tepsi içerisinden ve genelde yanlarında taşıdıkları kaşıklarla yemeklerini yediğini belirtti.
Borlat, bu durumun bir Alman subayın hatıralarında şu şekilde yer aldığını bildirdi:
''8 adam, minik teneke bir tepsinin etrafında oturup alaturka ortak bir yemek yiyordu. Her biri çorbanın içine bir parça ekmek atıyor ve sakince, ağırbaşlı biçimde, her biri acele etmeden parçayı kaşığıyla geri alıyordu. Açlık ne kadar fazla olursa olsun, hiçbir zaman yemek için bir kavga çıktığını görmedim.''
Çanakkale cephesinde askerin beslenmesinin temini kadar, sıcak yemek verilmesinin de önemli bir yere sahip olduğunu dile getiren Borlat, bu durum birçok belge ve hatıraya yansıdığını, komuta kademesinin askere sıcak yemek vermek için cephe gerisinde gerekli tedbirleri aldığını sözlerine ekledi.