Kadın ve erkek arasındaki iş gücüne katılım farkının azalmasının ekonomik iyileşme için hayati önem taşıdığını belirten PERYÖN Yönetim Kurulu Başkanı Berna Öztınaz, “OECD ülkelerinde kadının iş gücüne katılım oranı yüzde 65’e yakınken Türkiye’de bu oran yüzde 31,9. Bu oran Türkiye’de 10 milyon kadının işgücüne katılmasıyla eşitlenebilir. G20 liderleri, 2025’e kadar iş gücüne katılım farkını yüzde 25 azaltmayı taahhüt etti. Bu gerçekleşirse küresel ekonomi 5,8 trilyon dolar kazanacak. Ve bu rakam da pandeminin ekonomik yaralarını sarmada kadının önemini net olarak ortaya koyuyor” dedi.
Türkiye İnsan Yönetimi Derneği, tüm dünyada toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin büyüdüğünü ve pandeminin kadının güçlendirilmesi ile ilgili çabaları sekteye uğrattığını vurguladı. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bir açıklama yapan PERYÖN, pandemi sürecinde çalışan kadınların yaşadığı zorlukların ekonomik yansımaları olduğunu belirtirken, duraklama döneminin bir an önce bitmesinin global ekonomi açısından hayati önem taşıdığının altını çizdi.
Kadın istihdamında düşüş yaşandı
PERYÖN’ün Avrupa Birliği’nce desteklenen Hrant Dink Vakfı Sivil Toplumu Güçlendirme Hibe Programı kapsamında; İstanbul Gedik Üniversitesi ortaklığında ‘Çalışma Hayatının Çeşitlilik Odaklı Yapılandırılması’ amacıyla hayata geçirdiği ‘İş’te BirlİKte’ projesi çerçevesinde hazırlanan Sosyal Etki Raporu, kadınların içinde bulunduğu risk ve sonuçlara ışık tuttu. Buna göre; Türkiye’de kadın istihdamı 2019’da yüzde 32,2 iken, TÜİK’in (Türkiye İstatistik Kurumu) Eylül 2020 verilerinde kadınların iş gücüne katılımı yüzde 31,9 olarak gerçekleşti, istihdam oranı ise yüzde 26,9’a geriledi. Sosyal Etki Raporu’nda refere edilen ve Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Mükemmeliyet Merkezi (SU Gender) tarafından yayımlanan raporda, pandemi sürecinde çalışma hayatında kadın istihdamının düşmesi üç sebebe dayandırıldı:
- Kadınların yoğun olarak çalıştığı sektörlerde ekonomik daralma nedeniyle istihdamda azaltma yoluna gidilmesi ve iş yerlerinin kapanması.
- Kadınların çalıştığı yerlerde güvencelerinin az olması, yarı zamanlı veya geçici işler olması nedeniyle işten çıkarılmalarının ekonomik sıkıntıyı giderme şeklinde değerlendirilmesi.
- Kadınların evde bakım ve ev işleri sorumluluğunu üstlenmeleri nedeniyle gün içerisinde zamanlarının bölünmesi.
Raporda toplumsal cinsiyet eşitsizliği, iş yeri politikaları ve hane içi kültürüne de yerleştiğinden, kadınların evdeki işlerini aksatmamaları için işten ayrılmalarının beklenmesi sonucunu doğurduğuna da dikkat çekildi.
Pandemiden en çok kadın çalışanlar etkilendi
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi verilerine göre; pandemi sürecinde ön saflarda yer alan sağlık sektörü çalışanlarının küresel olarak yüzde 70’ini kadınlar oluşturuyor. Türkiye’de doktorların yüzde 50’si, hemşirelerin yüzde 70’i, ebelerin ise tamamı kadınlardan oluşuyor. Sağlık sektöründe çalışan kadınlar, pandemi süresince yüksek risk altında ve iş/özel hayat dengeleri altüst olarak görev yapıyor. Pandeminin özellikle ilk aylarında en çok etkilenenler tekstil giyim mağazacılığı ve konuk ağırlama sektörü oldu. Her iki sektörde de kadın çalışan oranının yüzde 50’nin üzerinde olması, kadınların süreçten orantısız etkilenmeleri sonucunu doğurdu. Hedefler İçin İş Dünyası Platformu’nun Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) koordinasyonunda hazırladığı ‘Covid-19 Krizinin İşletmeler Üzerindeki Etkilerinin İkinci Anket Sonuç Raporu’na göre, pandemi krizinden en çok kadın çalışanlar etkilendi. Özellikle çocuk, hasta bakımı, hijyen ve gıda güvenliği gibi aile ve ev işine ilişkin sorumlulukların artmasıyla kadın çalışanlar üzerinde daha yoğun bir etki oluştu. Firmaların yüzde 34’ü, koronavirüs krizinin etkisiyle ortaya çıkan koşulların, kadınları erkeklerden daha fazla etkilediğini ifade etti. Hatta bu algı, üst düzey kadın yöneticisi olan firmalarda daha da belirgin olarak hissedildi.
“Kadının soyut becerileri büyük avantaj”
PERYÖN Yönetim Kurulu Başkanı Berna Öztınaz, ‘İş’te BirlİKte’ projesi çerçevesinde ortaya koydukları Sosyal Etki Raporu’nda da belirtildiği gibi, bir yanda önyargılar, bir yanda kalıplaşmış yargılar diğer tarafta ise davranışsal bir bileşen olarak ayrımcılık olduğunun altını çizdi. Öztınaz; “Daha önemli bir sorun, kadınların kendilerini değerlendirme biçimleriyle ilgili. Kadınların yetenek ya da beceri açısından herhangi bir eksiği olmamasına rağmen kendilerini işe uygun ve yeterli görmemelerinin önüne geçilmesi gerekiyor. Kalıplaşmış yargılar ve ayrımcılık, farkındalık çalışmalarıyla azalabilir. Kadının soyut becerileri iş dünyası için büyük avantaj oluşturabilir” diye konuştu.
G20 liderleri işgücüne katılım farkını yüzde 25 azaltacak
Kadın ve erkek arasındaki iş gücüne katılım farkının azalmasının ekonomik iyileşme için hayati önem taşıdığını belirten Berna Öztınaz sözlerini şöyle tamamladı: “Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkelerinde kadınların iş gücüne katılım oranları yüzde 65’e yakınken Türkiye’de bu rakam yüzde 31,9. Bu oran Türkiye’de 10 milyon kadının işgücüne katılmasıyla eşitlenebilir. G20 liderleri, 2025 yılına kadar iş gücüne katılım farkını yüzde 25 azaltmayı taahhüt etti. Eğer bu taahhüt yerine getirilebilirse küresel ekonomi 5.8 trilyon ABD doları kazanmış olacak. Ve bu rakam da pandeminin ekonomik yaralarını sarmada kadının önemini net olarak ortaya koyuyor.”
Kaynak: (BHA) - Beyaz Haber Ajansı