soL TV'de çarşamba akşamları yayınlanan Kemal Okuyan'la Gündem programının gündeminde bu hafta Erdoğan'ın açıklamaları vardı. TKP Genel Sekreteri'ne soruları gazeteci Şule Aydın sordu.
Erdoğan'ın 'İnsan Hakları Eylem Planı'nın konu edildiği program Şule Aydın'ın "kısıtlamaların esnetilmesi ve normalleşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuyla başladı.
AKP'nin yaşam tarzına müdahaleleri toplumda karşılık bulamaz
Kapitalizmde normalleşmeden bahsedilemeyeceğini söyleyen Okuyan, AKP'li belediyelerde toplu taşımanın özellikle bazı bölgelerde erken saatlerde bitmesi gibi uygulamaları örnek göstererek, AKP'nin hayatı erken bitirme çabasının pandemi döneminde başlamadığını öne sürdü. Okuyan, AKP'nin her fırsatı değerlendirip toplumsal ve kültürel hayatı sınırlandırdığını, saat 21.00 yasağında da içkili mekanların kapatılması beklentisinin olduğunu belirtti.
Aydın'ın bu müdahalelere toplumsal tepki oluşur mu sorusuna Okuyan şöyle cevap verdi:
"Tek başına yaşam tarzına dönük müdahaleler patlama yaratır mı hiçbir siyasetçi bilemez. Gezi Direnişi'nde bu müdahaleler belirleyici oldu örneğin. Ama örgütsüz halk bu meselelerde kendi çözümünü üretiyor maalesef. Bunun yanında AKP istediği türde bir yaşam tarzını bu ülkeye yerleştiremez."
İkinci olarak Cumhurbaşkanı'nın açıkladığı "İnsan Hakları Eylem Planı" meselesine sözü getiren Aydın, Okuyan'a Erdoğan'ın açıklamalarıyla ilgili ne düşündüğünü sordu. Okuyan'ın görüşleri şöyle:
"İlginç bir durum var, metin bir AB projesi. 1 milyon 200 bin avroluk bir proje. Bu metni çıkarmak için para almışlar... Eylül 2019'da başlamış proje, bitiş tarihi AB ile anlaşmaya göre 1 Mart. Ev ödevlerini yapıp, paylaştılar, AB'yi şirin gösteren unsurlar var. İçi tamamen boş diyemeyiz. Bazılarına karşı çıkamazsınız, bazıları ise çok soyut.
Üzerinde durulması gereken birkaç mesele var. Bir tanesi hukuk özelleştikçe özgürlükler daha çok kısıtlanır. Bu metne baktığınızda sürekli uzman mahkemeler, ihtisas mahkemeleri, arabuluculuk gibi detaylar var. Başta cazip geliyor, çünkü çok karmaşık bir sistem var, her hakim her şeyi bilemez denilip uzmanlıklara gereksinim duyuyor. Ama temel hak ve özgürlükleri kısıtlamanın en iyi yolu detaya boğmaktır. Toplum hukuku anlayamaz hale geldiğinde işler iyice karışıyor. Mevzuatı tam olarak bilemezsiniz ama ne yasak bir algınız olur."
İnsan hakları metninde işçi sınıfı yok, sermayenin mülkiyet hakkı var
İkinci olarak metnin adının 'insan hakları metni' olduğuna vurgu yapan Okuyan, birçok başlığa yer açılan bu metinde işçi sınıfının yer almadığını, sadece sendikalarla ilgili tam adı da konulmamış bir madde olduğunu belirtti.
Erdoğan'ın açıklamaları heyecan yaratabilir mi sorusuna Okuyan şu yanıtı verdi:
"Liberal etkilere açık olan kesimin AKP karşıtlığını ciddiye almıyorum, alamam da. Yalnızca geçmişte yapılanlar nedeniyle değil, liberal kesimin kaynağında piyasa ilişkileri var. Buradan baktığınız zaman AB ile yapılan herhangi bir şey, sermayeyi mutlu edecek gelişmelerin liberal çevrelerde heyecan yaratmamasına şaşırırım. Diğer yandan sembol önem taşıyan 'Bazı isimlerin tutukluluğuna çözüm geliyor mu?' beklentisi vardı. Kimsenin tutukluluğu önemsiz değil ama insan hakları meselesinin en önemli kısmı bizim açımızdan emekçi halkların durumudur. Eğitim, sağlık, konut hakkıdır. Bunlar metinde yok ama mülkiyet hakkı var mesela. Bazı isimlerin tutukluluğu sona erecek beklentisi ise bu tür bir metinde olmaz. Ben onunla ilgili eğer yapacaklarsa "bahşedilmiş" bir af şeklinde yapacaklarını düşünüyorum. Yasal bir düzenleme olmaz onunla ilgili, bu iktidar cezalandırma hakkını hep korumak isteyecek. Bir de bazı isimlerin tutukluluğu bir pazarlık konusu zaten ve o hakkı tutacaklar ellerinde"
Metnin nasıl hayata geçirileceği konusunun da tartışmalı olduğunu söyleyen Okuyan, geçmişte de benzeri adımlar atıldığında uygulama sorunları yaşandığını, burada AKP'nin AB, ABD ve sermaye sınıfına güven vermeye çalışmaktan öte bir durum olmadığını ifade etti. Bununla birlikte muhalefetin ve hatta bazı solcuların 'demokrasi olmazsa yabancı sermaye gelmez' gibi ifadeler kullandığını belirten Okuyan, sermayenin aradığı şeyin demokrasi değil istikrar olduğunu ve sermayenin bir yere yatırım yapma kriterinin ucuz iş gücü olduğunu söyledi.
Aydın, Erdoğan'ın açıklamalarına paralel olarak AKP'li isimlerin ve MHP'li Devlet Bahçeli'nin "HDP kapatılmalıdır" açıklamalarını hatırlatarak, Okuyan'a düşüncelerini sordu. TKP Genel Sekreteri şunları söyledi:
"Dünkü sert ve kararlı bir ifade ama değişebilir. HDP'yi kapatmanın maliyetleri olur hükümet açısından. Yeni Anayasa üzerinden düşünürlerse Kürt meselesine yeni bir sayfa için HDP'yi aradan çıkartalım yeni özneler ortaya çıkaralım deniyor olabilir. Yeni kurulacak oluşum ne kadar yer kaplar karmaşık öte yanda. Kürt coğrafyasındaki siyasetçilerin siyaset yapma hakkını ellerinden alınırken ortaya çıkacak oluşumun meşruluğu da sorgulanır."
CHP'li vekillere yönelik çıkan fezlekeler hakkında da konuşan Okuyan, "CHP bu sefer dokunulmazlıklar konusunda daha isteksiz. Kılıçdaroğlu yargı bağımsızlığının olmadığı bir yerde onay vermeyiz diyor. Önceki fezlekelerde yargı bağımsız mıydı, Kılıçdaroğlu'na sormak zorundayız. Bizim iktidarımızda kimsenin dokunulmazlığı olmaz ama bugünkü Türkiye'de yargı bu durumdayken, tamamen siyasal sebeplerle insanların ceza aldığı bir ülkede dokunulmazlıklar iyi birşeydir demek zorundayız" yorumunda bulundu.
Muhalefetin tüm unsurları konumunu açıkça belirtmeli
Okuyan üzerinde durulması gereken diğer bir noktanın HDP'nin kapatılması durumunda seçimin kaçınılmaz hale geleceğini öne sürdü. Bu seçime Türkiye'de HDP'nin kapladığı alanı temsil eden bir siyasi partinin katılmadığı seçimlerin meşruluğunun da tartışmalı olacağına dikkat çekti. Başta HDP olmak üzere muhalefetin tüm unsurlarının konumunu açıkça ilan etmesi gerektiğini söyleyen Okuyan, HDP'nin kapatılarak siyasetin yeniden dizayn edilmesine muhalefet bloğunun sessiz kalmasının ilginç bir tablo olacağını belirtti.
Geçtiğimiz günlerde Millet İttifakı'nın tam katılım gösterdiği "Erbakan anması" hakkında yorum yapan Kemal Okuyan, "Turgut Özal zenginsever, korkunç bir adamdı. Yıllarca tonton Özal imajı yaratıldı. Erbakan için de aynı şeyi yapıyorlar. Bağımsızlıkçıymış, geçiniz." dedi.
Milli Görüş'ün aklanmaya çalışıldığına dikkat çeken Okuyan, "Bu duruma gelmek laik duyarlılığı olan kesimin yenilgisidir. Erdoğan da yerli araba diyor, onun suçu ne? Bizim için Erbakan anti-komünizmdir, Adalet Partisi ve MHP ile ittifak halinde bağımsızlık isteyen gençlere saldırılmasıdır. Aynı ülkede mi yaşadık, aynı şeylere mi tanık olduk? Erbakan için hoşgörü deniyor, koro halinde uzlaşı deniliyor. Bir elinde Necip Fazıl bir elinde Nâzım Hikmetlerle kürsüye çıkanlar alkışlandı. Bırakın karşıtlığımızı yaşayalım. Saadet Partisi kendi geçmişini sorguladı mı? Türkiye'de CHP ise sürekli 'biz de sizin gibiyiz' diyor onlara. Bu korkunç ve bizi de ilgilendiriyor çünkü toplumu dönüştürüyorlar" dedi.
Üçüncü bir yolun mümkün olduğuna işaret eden Okuyan, "Türkiye'de büyük çoğunluk için, iktidardaki gericiliği bir yana bırakalım ama örneğin ana muhalefet partisi çizgisiyle tanımlayacağımız bir büyük kesim için ulusal kurtuluş mücadelesinin, Cumhuriyet'in kuruluşunun ayrı bir önemi var. Eğer zor yoldan kaçacaklarsa bir daha ağızlarına Kemalizm, Cumhuriyet'in kurtuluşu laflarını almasınlar. Tarihsel önemi olan 100 yıl önceki mücadelede de benzer şeyler dayatılmıştı. Orda da zorluklar vardı. Milli Mücadele başladığında Mustafa Kemal'in en yakın isimlerde de umutsuzluk vardı. Biz zor ama doğru yoldan devam edip eninde sonunda da başaracağız." ifadelerini kullandı.
"AKP'ye hizmet ediyorsunuz" düşüncesinin geldiği nokta korkunç bir çürümeye işaret ediyor
Şule Aydın'ın İstanbul'daki bazı ilçe belediyelerinde işçilerin grevleri konusunda sosyal demokrat çevrelerden gelen tepkiler hakkında sorduğu soruyaysa Kemal Okuyan şöyle yanıt verdi:
"'AKP'ye hizmet ediyorsunuz' suçlamasının ne hallere getirilebileceğinin en güzel örneği bu grevler. Biz de yıllardır parti olarak ağzımızı açsak aynı şey söyleniyor. Hakkını arayan işçiye bu denirse, AKP'nin aynı argümanları da haklılık kazanır. AKP de hakkını arayan insanlara 'bilmem ne lobisi, kökünüz dışarıda' diyor ve bu söylemler meşrulaşır. Yoksul olmayan Maltepe ve Kadıköy'de bu yapılıyorsa ürpertici bir durum var. Yarın Türkiye'de bir hükümet değişikliği olduğunda hak arayanlara aynı şey söylenecek demek ki. Ahlaki bir sorun var ama asıl mesele sınıfsal. Tüm mesaisini sermayeye güven vermek için harcayan bir partinin hak arama mücadelesine bu yaklaşımı aslında şaşırtıcı değil."
Bu belediyelerin CHP'ye yeni geçmediğini hatırlatan Okuyan, işçilere dönük ithamların karşılığının olmadığını belirtti. Okuyan, "O zaman madende çalışan işçi hak arayınca da 'rakip firma etkisiyle oldu', tekstil işçisi greve çıktığında 'dış güçler kışkırttı' denilecek. Bu korkunç. Ciddi bir mahalle baskısı uygulandı işçiye. İzmir'de de İZBAN işçileri greve çıktığında aynı şey yapılmış, halka şikayet edilmişti." dedi.
İşçi sınıfı etkisiz grev yaparsa, grevin bir işe yaramayacağını söyleyen Okuyan, "Yunanistan'da neredeyse ayda bir genel grev ilan ediliyor, hayat duruyor, kimse sızlanmıyor. Onlar da bir parçası olmaya çalışıyor. Sınıf bilinci toplumsal bir olgudur. Hakkını arayanlara dönük bu eleştirilere karşı çok sert olunmalı. 'Talepler yüksek' deniyor. Emeği neyle ölçeceksiniz? Ayrıca yoksulluk sınırı 8 bin lira olan bir ülkede hangi rakamı tartışıyorsunuz? 'Napıyorlar ki o kadar para alıyorlar' tartışması da korkunç bir çürümeye işaret ediyor." yorumunda bulundu.
Kaynak: (BHA) - Beyaz Haber Ajansı