Gelecek Partisi Seçim ve Hukuk İşleri Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada: Daha önce Yargıtay kontenjanından seçilen Anayasa Mahkemesi Üyesi Burhan Üstün’ün, 10 Ocak 2021 tarihinde emekli olması sebebi ile yerine Yargıtay kontenjanından, Yargıtay üyelerinin seçimle belirleyeceği ilk 3 kişi arasından, Cumhurbaşkanının atamasıyla, yeni Anayasa Mahkemesi Üyesinin belirlenmesi gerekiyordu.
Zamanın sıkışmasına ve Yargıtay bünyesinden kıdemli, tecrübeli, üyelerden yeteri kadar aday çıkmasına rağmen seçim bir türlü yapılmamıştı.
İstinaf Mahkemeleri devreye girdiğinde daha önce alınan ilke kararı gereğince, Yargıtay üyesi sayısı 200 üyeye inene kadar, Yargıtay üyeliğine başka atama yapılmayacaktı. Ancak HSK tarafından Yargıtay’a 12 yeni üyenin seçildiği 28.11.2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanınca, hukuk camiası ve kamuoyunda büyük şaşkınlık oluşturdu. Atanan üyeler arasında uygulamalarıyla büyük eleştiri toplayan İstanbul eski Cumhuriyet Başsavcısı da yer almaktaydı. İhtimal vermemekle birlikte yargı camiasından birçok değerli hukukçu bu atamayı, Anayasa Mahkemesi üyeliğine giden sürecin başlangıcı olarak işaret etmişlerdi. Nitekim İstanbul eski Cumhuriyet Başsavcısı yeni Yargıtay üyesi İrfan Fidan, daha Yargıtay üyeliği koltuğuna oturmadan, cüppesini giymeden, Yargıtay’daki herhangi bir dosyanın kapağını açmadan, Anayasa Mahkemesi Üyeliğine adaylığını açıklayarak bu konudaki endişelerini dile getiren hukukçuları haklı çıkarmış oldu.
Yargıtay’da yapılacak seçimler, önceden adaylıklarını ilan eden ve çalışma yapan üyeleri ikna etmek ve adaylıktan çekilmelerini sağlamak üzere 17.12.2020 gününe ertelendi. Plan, kurgulandığı gibi işledi ve bir kez daha yargı, yargı mensupları baskı altına alınarak çekilmelerle birlikte aday listesi istenilen kıvama getirildi.
Kendileri aday olmuş, aylarca çalışmış, hatta seçilebilmeleri için yeterli destek sözleri de almış olmalarına rağmen zorlama yol ve yöntemlerle, Yargıtay gelenekleri de yok edilerek neden bir başkası dayatıldı?
Adayların kendilerine, yakınlarına ve tüm Yargıtay camiasına yönelik bu baskı, ilgili herkesin onurunu incitmiş, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesinin saygınlığını da yok etmiştir.
Yine isminde ısrar edilen adayın, açık bir şekilde AYM ve AİHM kararlarına direndiği, temel haklar ve özgürlükler konusunda yasakçı bir tavır içinde olduğu, hukukun temel ilkelerine aykırı davranışları ortaya koymaktan çekinmediği, herkesçe bilinen bir vakadır.
Hukukun emredici kurallarına ve demokratik geleneklere aykırı bir şekilde AYM kararlarına direnen birinin aynı mahkemeye üye seçtirilmek istenmesi kabul edilemez bir yaklaşımdır. Böylesi tartışmalı bir ismin, Anayasa Mahkemesine seçilmesi durumunda ne tür kararlara imza atacağı, kamuoyu ve hukuk camiası tarafından ilgi ve merakla takip edilecektir.
Gelişen bu olaylar karşısında kamuoyu aşağıdaki soruların cevabını merakla beklemektedir:
- İktidar, yargı mensuplarının kişisel onurlarını zedelemek, yargının bağımsızlığını ortadan kaldırmak pahasına, hukuk camiasında tartışmalı bir ismi neden dayatmaktadır?
- Yargının saygınlığını ve bağımsızlığını koruma sorumluluğu öncelikle yargı mensuplarının üzerindedir. Yargı mensupları, kişisel ve kurumsal baskıya niçin itiraz edememektedirler?
- Anayasa Mahkemesi üyeliğine adaylığını koyan, telkin ve yönlendirmeler sonucu en fazla oy alan İrfan Fidan Anayasa Mahkemesine, kararlarına, vatandaşlarımızın en önemli hak arama yolu olan bireysel başvuru müessesine saygı duymakta mıdır?
- Şayet, hukuk camiasında böylesi tartışmalı bir ismin Anayasa Mahkemesi Üyeliğine atanması durumunda, başta Anayasa Mahkemesinin saygınlığına, yargının tarafsız ve bağımsızlığına nasıl bir katkı sağlanacaktır?