Mevcut rejimle, ülkenin büyük bir devlet krizi yaşadığını ve Saray yönetiminin ülkenin sırtına yük haline geldiğini ve artık revize, restore ya da rehabilite edilemeyeceğin belirten Öztrak, “Hem devlet krizini, hem ekonomik krizi aşmak için atılacak ilk adım bellidir. O da, yasama, yürütme ve yargının birbirini dengeleyip, denetleyebildiği Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Rejimi bu ülkeye getirmektir. Biz, bunu başaracağız. Cumhuriyetimizi gerçek demokrasiyle taçlandıracağız” diye konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, TBMM Genel Kurulu’nda süren 2021 Bütçe görüşmelerinde, Cumhurbaşkanlığı Bütçesi üzerinde yaptığı konuşmada şunları belirtti:
Amerika Birleşik Devletleri’nin dün açıkladığı ülkemize yaptırım kararını Derin bir endişeyle karşıladığımızı ve şiddetle kınadığımızı belirtmek istiyorum. Bu karar, NATO ittifakının savunma kapasitesini zayıflatacak bir karardır. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sorunun aşılmasında gösterilecek her çabanın yanında olacağız.
İÇ İÇE GEÇMİŞ ÜÇ KRİZ
Son iki buçuk yıldır, ekonomik, siyasal ve toplumsal hayatımız, iç içe geçmiş üç krizle sarsılıyor. Ülke yönetimini felç eden “devlet krizi”, mutfaktaki tencereyi boşaltan “ekonomik kriz” ve hepimizi canımız ile cüzdanımız arasına sıkıştıran “Kovid-19 krizi.” Tüm bunların sonucunda ülkemiz derin bir buhran yaşıyor.
MİLLET CANIYLA İHTARNAME ÇEKİYOR
Bugün hepimizin vicdanlarının merkezi olan milletimiz, hiç olmadığı kadar, ızrar halinde... Esnaflarımız perişan. Kapanan dükkânının çatısında, “Bari bize ekmek verin” diye feryat ediyor. Tarlasını, traktörünü, ahırdaki ineğini icraya kaptıran çiftçimiz kara kara düşünüyor. İşsiz görünmesin diye zorunlu izne çıkarılan yüzbinlerce çalışanımız, günde 39 liraya talim ediyor. İşini kaybeden yüz binlerce sigortasız emekçimiz ise O 39 lirayı dahi bulamıyor. Ülkemizin geleceği, gençlerimiz ümitsiz. “Karın tokluğuna, yol parasına çalışırım” diyor. Çöp konteynerlerinden karnını doyuran vatandaşlarımızın görüntüleri, hepimizin yüreklerini parçalıyor. Milletimiz yokluktan cinnet getiriyor. Eline yazdığı “iş, aş” mesajıyla, ülkeyi yönetenlere canıyla ihtarname çekiyor. Aynı gün, milletimizin iffetli analarına hakaret eden havuz müteahhidi 47 milyon dolara Fransız jeti alıyor.
TBMM’YE GÖREV DÜŞÜYOR
Salgında her gün; binlerce yurttaşımız hastalanıyor, yüzlerce yurttaşımız hayatını kaybediyor. Ama ülkeyi yönetenler, hasta ve vefat sayılarını milletimizden gizleyerek salgınla mücadele ettiğini sanıyor. Gerçeği bilmeyen yurttaşlarımız da salgını hafife alıyor. Salgın büyüyor. Bu sefer suçlu vatandaşımız oluyor. Milletimizin feryadı, bin 150 odalı Sarayın duvarlarını bir türlü aşamıyor. Milletimizin yazgısına, dertlerine, sorunlarına, sahip çıkacak yegâne çatıya, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve onun her bir saygın üyesine bu durumda büyük görevler düşüyor. O parti, bu parti demeden, Gazi Meclisimizin üyeleri olarak, emanetini aldığımız milletimizin sesine ses, derdine derman olmaya çalışmak zorundayız. Bugün varlık sebebini unutmuş hükümete, şahsını devlet sanma gafletine düşenlere, gerçek yerlerini ve asli vazifelerini hatırlatmak zorundayız.
VESAYET DÜZENİYLE ÜLKEMİZ SAVRULUYOR:
Hükümet edenlerin varlık sebebi ve asli görevi nedir? Milletin can ve mal güvenliğini, huzur ve refahını sağlamaktır. Bugün ülkemizde herkes canından, malından emin mi? Memlekette huzur ve refah kaldı mı? Ben, vicdanlı kalplerin cevabını duyar gibiyim. Peki, bu duruma nasıl düştük? Bunu serinkanlılıkla bu çatı altında tartışmak zorundayız. Yaşadığımız devlet krizinin nedeni ne? İki buçuk yıl önce hayata geçen, devlette denge ve denetimi yok eden, yetkileri tek elde toplayan, istişareyi bitiren, tek adamın iki dudağına bakan bu vesayet düzeniyle, ülkemiz oradan oraya savruluyor.
DEVLETİN SİGORTASI YANDI
İlk Cumhurbaşkanımız, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle:
“Cumhurbaşkanlığı, büyük bir ulusun erdemini, yönünü, uygun niteliklerini belirleyen makamın adıdır.”
O nedenle de Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturanlar, çok partili yaşamın emekleme dönemleri de dâhil, tarafsız olmaya özen göstermişlerdir. Anayasamızda; “Anayasanın uygulanması”, “Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin” görevleri Cumhurbaşkanına verilmiştir. Cumhurbaşkanlığı makamı, Anayasal ve siyasal sistemimizde, devletin sigortası olarak kurgulanmıştır. Cumhurbaşkanı işte bu nedenle, bu kürsüde tarafsızlık yemini etmiştir. Ancak, Cumhurbaşkanı tarafsızlık yeminine rağmen, Parti Genel Başkanı koltuğuna oturunca bu makam işlevsiz kalmıştır. Devletin sigortası yanmıştır.
BU, MECLİS’İN HUKUKUNU TANIMAMAKTIR
“Daha etkili”, “Daha hızlı”, “Daha istikrarlı” olacağı söylenen tek adam vesayet düzeni, devlet yönetimimizde büyük bir kaos ve kargaşa yaratmıştır. 9 Temmuz 2018’de hayata geçen bu sistemle, Hâkimler ve Savcılar Kurulu üyelerini Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı atamaktadır. Yargı bağımsızlığı raftadır. Bu HSK’nın atadığı alt mahkeme ise bir milletvekili arkadaşımızın dokunulmazlığını umursamadan kendisini mahkum etmiştir. Bu aslında Meclisimizin hukukunu tanımamaktır.
DEVLETİ GAYRI CİDDİLİK VİRÜSÜ SARDI
Anayasa Mahkemesi bu mahkemeye, “Milletvekilinin hakkını ihlal ettin, bu kararı düzelt” demiştir. Ama alt mahkeme, Anayasa Mahkemesi kararına uymamıştır. Anayasayı ihlal etmiştir. Anayasanın uygulanmasını teminle görevli, Cumhurbaşkanı koltuğuna oturan AK Parti Genel başkanı ne yapmıştır? Hiç bir şey… Bu bir devlet krizidir. Cumhurbaşkanı’nın atadığı İç İşleri Bakanı, devletin yerleşik teamüllerini hiçe sayıp twitter üzerinden istifasını vermiştir. Tek taraflı bir irade olan istifa bile, AK Parti Genel Başkanının vesayeti altına alınmıştır, istifasına izin verilmemiştir. Devleti gayrı ciddilik virüsü sarmıştır.
BU BİR DEVLET KRİZİ
Bu defa atama Hazine ve Maliye Bakanı İnstagram’dan istifa etmiştir. Türkiye bir ekonomik buhran yaşarken; istifa geçerli mi, değil mi, devletin Hazinesinin, maliyesinin başında biri var mı, yok mu anlamak için millet 27 saat beklemiştir. Devletin kurumları arasında uyumu sağlamakla görevli Cumhurbaşkanı, artık kendi kabinesinde bile uyum sağlamakta zorlanmaktadır. Bu bir “devlet krizi” değil midir?
Bir başka örnek; hızlı karar alacağız diyerek, TBMM’nin yasama yetkisine Yürütme organı ortak edilmiştir. Partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin fiilen uygulamaya geçmesiyle, tamı tamına 68 tane Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılmıştır. Ama bunun 40 tanesi, önceki kararnamelerde değişiklik yapan kararnamelerdir. Yani çıkarılan her 10 kararnameden 6’sı, daha önce çıkarılan kararnameleri düzeltmiştir. Peki, bu bir devlet krizi değil midir?
Devleti şirket gibi yönetmek için devletteki kariyer kurumları birer birer kapatılmıştır. Oysa devletler kurumlarıyla var olur. Nitelikli kurumlara sahip devletler, etkili, verimli ve iyi çalışır. Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet Personel Başkanlığı, Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü, Maliye Teftiş Kurulu, Hesap Uzmanları Kurulu gibi pek çok köklü kurum artık yoktur. Ama Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı dara düşünce, kapattığı bu kurumların yetiştirdiği bakanları iş başına getirmek zorunda kalmıştır. Bu devlet krizi değil midir?
Yine Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası gibi bağımsız bir kurumda, iki yılda iki Başkan değişmiştir. İlki söz dinlemiyor diye, ikincisi söz dinliyor diye… TCMB’nin kasasındaki 128 milyar dolar bu arada buharlaşıp gitmiştir. Bu paralar nereye gitmiştir? Bu paralar kimlere gitmiştir? Bu paralar nasıl yerine konacaktır? Meclisimiz kaybolan bu dövizlerin hesabını sorabiliyor mu? Hayır. Bu bir devlet krizi değil mi?
Ana muhalefet partisi liderini Sarayın küçük ortağının delaletiyle serbest bırakılan bir mafya bozuntusu tehdit ediyor. Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı’nın etrafında sinek uçsa dava açan savcılar havaya bakıp ıslık çalıyor. Davayı biz açıyoruz üstünden haftalar geçiyor ama bu zatın hala ifadesi alınamıyor. Bu bir devlet krizi değil mi?
Bütçe görüşmelerinde, Genel Kurul’a bütçeyi anlatmak, milletin vekillerine bilgi ve gerekirse de hesap vermek için gelen Sarayın atadığı memur bakanlar, milletvekillerine fırça atmaya cüret edebiliyorlar. Bu, yıllarca karşı çıktığınız, atanmışın seçilmiş üzerindeki vesayetinin daniskası değil mi? Bunlar devlet krizi değil mi?
KUMANDA EKONOMİSİ UYGULAYAN TEK ADAM REJİMİ
Bunlara benzer daha onlarca örnek verebilirim. Zaten yaşadıklarımızın sonucunu görmek için de âlim olmaya gerek yok. Tek adam vesayet rejiminin düğmesine basılan 2014’ten bu yana, uluslararası karşılaştırmalarda baş aşağı gidiyorduk. Tek adam parti devleti rejimine fiilen başladıktan sonra, kötü gidiş çok daha belirginleşti. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 2017’de 101. sıradaydık. 2020’de 6 basamak birden düştük, 107. sıraya indik. Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 2017’de 81. sıradaydık. Daha yenisi çıkmadı, 2019’da 10 basamak birden kötüleşerek, 91. sıraya geldik. İnsani Özgürlük Endeksi’nde 2017’de 84. sıradaydık. 2019’da 38 basamak birden kötüleşerek, 122. sıraya düştük. Dünya Mutluluk Endeksi’nde 2017’de 69. sıradaydık. 2020’de 24 basamak birden düşerek 93. sıraya geldik. Bu küresel karşılaştırmalara itiraz etmek, Bunları görmezden gelmek mümkün mü? Şu açık: Tek adam parti devleti rejimi bizi diğer ülkelerin gerisine düşürüyor. Bugün yabancı sermaye bu ülkeye gelmekten imtina ediyorsa, gelecek olan yatırımcılar yatırım kararını iptal ediyorsa, nedeni işte bu verilerde ve bu verilerin müsebbibinde aranmalıdır. Uluslararası yatırımlar gelmiyorsa sebebi; hukuk devletini ve demokrasiyi hızla yıpratan, piyasa ekonomisi yerine kumanda ekonomisini uygulayan, tek adam parti devleti rejimidir.
UCUBE REJİM MİLLETİN CEBİNDEN 156 MİLYAR DOLAR ALIP GÖTÜRDÜ
Bugün sadece bir devlet krizi yaşamıyoruz. Devlet krizi ile iç içe geçmiş derin bir ekonomik krizi de yaşıyoruz. Ekonomiyi dış kaynak ve borçla şişirme stratejisi 2007’de uyarı sinyalleri vermeye başlamıştı. Büyüme modelindeki tıkanma 2013’ten itibaren çok daha görünür hale geldi. Ve 2018’den beri ülke ciddi bir ekonomik kriz yaşıyor. Bu yıl buna bir de salgın eklendi. 2018’de tek adam vesayet rejimi hayata geçtiğinde, milli gelirimiz 892 milyar dolardı. Bu yılın üçüncü çeyreği itibariyle milli gelirimiz 736 milyar dolara düştü. Bir başka ifadeyle, ucube tek adam rejimi, milletin cebinden şimdilik 156 milyar dolar alıp götürdü. Uluslararası kuruluşlar, Türkiye’nin gelecek yıl ilk 20 büyük ekonomi liginden düşeceğini tahmin ediyor. Peki yerimize kim gelecek? 20. sırayı 24 milyon nüfuslu Tayvan’a bırakacağız.
UÇAN ÜLKE DEĞİL BORÇLAR VE KURLAR OLDU
Bu vesayetçi parti devleti rejimiyle, ülkemizin ekonomik dinamizmi de bitmiştir. Türkiye ekonomisinin 1923-2017 arasında yüzde 4,9 olan ortalama büyüme hızı; 2018 - 2020 döneminde yüzde 1,4’e düşmüştür. Hani yeni yönetim Türkiye’yi uçuracaktı? Maalesef yeni sistemle uçan borçlarımız ve döviz kurları oldu, Türk parası pul oldu. Kamunun yani devletin borç stoku tek adam parti devletinin hayata geçtiği 2018 Haziranında 967 milyar liraydı. Bugün 1 trilyon 935 milyar lira. 28 ayda kamu borcu yüzde 100 arttı. Bu görülmüş bir şey değil. Neye rağmen? Hini hacette kullanılacak yedek akçelerinin silinip süpürülmesine, 128 milyar dolar döviz rezervinin eritilmesine rağmen. Şimdi Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kasası tamtakır... 2018 Temmuz’unda SWAP hariç net döviz rezervimiz 31 milyar dolardı. Bugün TCMB kasası 47 milyar dolar eksi bakiye veriyor. Atalarımızın dediği gibi “Arpacıya borç eden ahırını tez satar.” Bugün krizde devletin ve milletin malı, mülkü el değiştiriyorsa, sebebi buralarda aranmalıdır.
BU SİSTEM REVİZE, RESTORE, REHABİLİTE EDİLEMEZ
Bir ekonomi yönetiminin başarısı, çalışmak isteyen yurttaşlarına ne kadar iş verebildiğiyle, ne kadar istihdam yaratabildiğiyle ölçülür. Bıraktık yeni iş ve istihdamı, son 28 ayda iş güç sahibi 1 milyon 642 bin yurttaşımız, işini kaybetti. Gerçek işsiz sayımız 10 milyon 249 bin kişiye ulaştı. Milletin aşını, işini artıramayan bir hükümet sistemine başarılı diyebilir miyiz? Elbette diyemeyiz. Ortada bir hakikat var: Ne bu sistem Türkiye’yi taşıyabiliyor, ne de Türkiye bu sistemi. Bu sistem “revize”, “restore”, veya “rehabilite” edilemez.
KRİZİ AŞMAK İÇİN “GÜÇLENDİRİLMİŞ DEMOKRATİK PARLAMENTER REJİM”
Yasama, Yürütme ve Yargı kuvvetlerinin tek elde toplandığı bir sistemde hürriyet olmaz, özgürlükler olmaz. Montesquieu’nün 272 yıl önce söylediği gibi “Müstebit olmak isteyen yöneticiler, bütün idare otoritesini kendi kişiliklerinde birleştirmekle işe başlarlar.” İki yılı aşan tecrübemiz, yanlıştan ne kadar hızlı dönersek millet için o kadar iyi olacağını gösteriyor. Hem devlet krizini, hem ekonomik krizi aşmak için atılacak ilk adım bellidir. O da, “Yasama”, “Yürütme” ve “Yargının” birbirini dengeleyip, denetleyebildiği; Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Rejimi bu ülkeye getirmektir. Biz, bunu başaracağız. Cumhuriyetimizi gerçek demokrasiyle taçlandıracağız.
HAVUZ MÜTEAHHİTLERİNE 13 MİLYAR TL, ESNAFA 5 MİLYAR TL
Dün açıklanan esnafa destek paketine de kısaca değineceğim. Dün Saray, 1 milyon 239 bin esnafımıza 3 ay boyunca toplam 5 milyar TL destek verileceğini açıkladı. Bunun çok büyük bir destek olduğu izlenimi verildi. Bakın bu yılın ilk 11 ayında havuz müteahhitlerine 12,8 milyar TL ödenmiş. Ne karşılığında? Geçmediğimiz köprüler, uçmadığımız havalimanları, geçmediğimiz tüneller karşılığında. 12,8 milyar TL nerede, 1 milyon 239 bin esnafa ödenen 5 milyar TL nerede? Bu tek adam parti devleti rejiminde Saray’da oturanlar milletin sesini duymuyor, milletin derdini görmüyor, milletin sıkıntısını anlamıyor.