Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Türkiye (UNDP) ofisi, “Antroposen’de İnsan Hareketliliği, Göç ve Mülteciler” başlıklı çevrim içi bir toplantı ile kalkınma, sürdürülebilirlik, insani yardım ve sosyal fayda alanlarının uzmanlarını bir araya getirdi. UNDP tarafından yayımlanan 2020 İnsani Gelişme Raporu’nun (İGR) takip etkinliği niteliğinde olan toplantı, UNDP Türkiye, Habitat Derneği, İnsani Gelişme Vakfı (İNGEV) ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) iş birliğinde çevrim içi olarak gerçekleştirildi. Etkinlikte, bilim insanlarının Antroposen -“İnsan Çağı”- olarak adlandırdığı, insanlığın, gezegenin geleceğini şekillendiren baskın güç konumuna geldiği yeni bir dönemde, artan eşitsizlikler, açlık, yoksulluk, iklim krizi, doğal afet, çevresel felaketler, savaş ve çatışmalar gibi küresel sorunlar nedeniyle uluslararası gündemin üst sıralarında yer alan göç konusu, çeşitli boyutları ile ele alındı.
UNDP IGR 2020 Takip Etkinliği “Antroposen’de İnsan Hareketliliği” 21 Nisan Çarşamba günü çevrim içi olarak düzenlendi. Göç konusunda çalışmalar yürüten ulusal ve uluslararası uzmanlar, sivil toplum temsilcileri, düşünce kuruluşları ve akademisyenlerin katılımıyla düzenlenen etkinlikte “Antroposen-İnsan Çağı”nda insanlık tarihinin en eski fenomenlerinden bir tanesi olan “Göç” konusu ele alındı. Başak Şengül'ün moderatörlüğünde çevrim içi gerçekleştirilen etkinliğin açılış konuşmalarını, Habitat Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sezai Hazır, TEPAV Program Direktörü Prof. Dr. Güven Sak ve İNGEV Başkanı Vural Çakır yaptı.
UNDP adına “İnsani Gelişme Raporu 2020: Yeni Sınır; Antroposen ve İnsani Gelişme” başlıklı bir sunum gerçekleştiren UNDP Türkiye Mukim Temsilci Yardımcısı Sukhrob Khojimatov, insanların tarih boyunca yeryüzünde hareket halinde olduğunu vurgularken insanın, dünyayı başka hiçbir canlının değiştirmediği şekilde değişime uğrattığını ifade etti. “İnsanların gezegenimiz üzerinde kurduğu baskı o kadar yüksek ki, artık insan çağı olarak adlandırdığımız yeni bir çağa girdik” diyen Khojimatov, adil ve sürdürülebilir kalkınma, eşitsizliklerin ortadan kaldırılması, açlık, yoksulluk, iklim krizi, doğal afet, çevresel felaketler, savaş ve çatışmalar gibi küresel sorunlar ile göç olgusu arasındaki ilişkinin altını çizdi.
Dünya nüfusunun yüzde 3,5’i göçmen
Sunumunda küresel hareketliliğin durumuna ilişkin verileri paylaşan Khojimatov, Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) 2020 Dünya Göç Raporu’nun analizine göre dünya genelindeki göçmen sayısının 272 milyona yükselerek dünya nüfusunun yüzde 3,5’ine ulaştığını, zorla yerinden edilenlerin sayısının ise 80 milyonu aştığını belirtti. Verilere göre, 2020’de küresel mülteci nüfusu ise yaklaşık 26 milyona ulaştı.
Türkiye’nin, halen dünyada en çok mülteciyi ağırlayan ülke konumunda olduğunu belirten Khojimatov dünyadaki mültecilerin yüzde 90’ına yakınının, gelişmekte olan ülkelerde ağırlandığını belirterek uzun vadeli, sürdürülebilir yeni çözümlerin, hem göç baskısı altındaki ev sahibi toplulukları, hem de mültecileri hedeflemesi gerektiğini vurguladı ve ekledi: “Yerinden edilmeyi daha kapsamlı bir şekilde ele alacak, bu sorunun yerinden edilmiş bireylerin ve ev sahibi toplulukların yaşamları üzerindeki potansiyel yıkıcı etkilerini ve tüm toplumların gelişimi üzerindeki sonuçlarını göz önünde bulunduracak yeni bir yaklaşım benimsemenin zamanı geldi.”
İnsan Hareketliliği, Kalkınma, Refah ve Uluslararası İstikrar İlişkisi
“İnsan Hareketliliği, Kalkınma, Refah ve Uluslararası İstikrar” başlığı ile gerçekleştirilen oturumda bir sunum yapan IOM Göç Araştırmaları Bölümü Başkanı Marie McAuliffe, COVID19 salgını nedeniyle küresel hareketliliğin durma noktasına geldiğini belirtirken göç konusunda her coğrafya ve ülkenin farklı özelliklere sahip olduğunu, bu nedenle göç hareketlerinin kendi özel bağlamlarında ele alınması gerektiğini vurguladı. İnsan hareketliliği, göç ve mülteciler konularında küresel iş birliğinin öneminin altını çizen McAuliffe, iklim değişikliği ve doğal afetlerin zorla yerinden etmelerdeki payının giderek arttığını vurguladı ve ekledi “2020 yılında doğal afetler nedeniyle yerinden olan insanların sayısı, savaş ve çatışma nedeniyle yerinden edilen insanların neredeyse üç katı.” COVID 19 salgınının toplumun en kırılgan kısmı olan göçmenleri ve mültecileri son derece kötü şekilde etkilediğini belirten McAuliffe, bu dönemde yabancı düşmanlığına dayalı ırkçılığın da arttığına dikkati çekti.
Aynı oturumda bir konuşma yapan UNDP İnsan Hareketliliği Danışmanı David Khoudour, göç baskısı ile birlikte gelen sorunların iyi yönetilip, risklerin uzun vadeli, kapsayıcı politika ve mekanizmalarla avantajlara dönüştürülmesi gerektiğini vurguladı. Zorla yerinden edilmiş bireylerin, ülkelerin kalkınma politikalarına eklemlenmesinin öneminin altını çizen Khoudour, bunun için mülteci bireylerin yardıma bağımlı olmaksızın kendi ayakları üzerinde durmasının, ev sahibi ülkelerin de uluslararası camia tarafından desteklenmesinin önemli olduğunu belirtti. Uluslararası planda göçmenler, mülteciler ve sığınmacılar üzerinden yürüyen menfi algı ve tartışmayı işaret eden Khoudour, ekonomik göçmenlerin bulundukları topluma katkı yaptığı, mülteci ve sığınmacıların ise gittikleri ülkelere yük olduğu şeklindeki algının son derece yanlış olduğunu, bu konudaki temel belirleyicinin çeşitli ulusal ve uluslararası politika ve mekanizmalardan geçtiğini, uzun vadede ve doğru politikalar uygulandığında, mültecilerin bulundukları topluma katkı sağladıklarını belirtti.
İnsan Hareketliliği, Göç, Mülteciler ve Ötesi: Türkiye Örneği
Etkinliğin devamında düzenlenen ve UNDP Türkiye Suriye Krizine Yanıt ve Dayanıklılık Portfolyosu İletişim Yöneticisi Ruşen İnceoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleştirilen, “İnsan hareketliliği, zorla yer değiştirme, mülteciler ve ötesi: Bir göç laboratuvarı olarak Türkiye” konulu panelde ise, İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Kaya, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Saime Özçürümez ve ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Başak Kale, halen dünya üzerinde en çok mülteciyi ağırlayan ülke olan Türkiye’nin göç konusundaki deneyimlerini ele aldı.
UNDP Türkiye’nin Göç ve Mültecilere Yönelik Çalışmaları
UNDP, Birleşmiş Milletler (BM) sisteminin sürdürülebilir kalkınma konusundaki uzman kuruluşu olarak, 50 yılı aşkın bir süredir Türkiye’de faaliyet gösteriyor. 2014 yılından bu yana, Suriye krizinin menfi etkilerine yönelik olarak çeşitli projeler uyguluyor.
Geçim Kaynakları Geliştirmek, Sosyal Uyum ve Belediyelerin Güçlendirilmesi alanlarında bünyesinde toplamda yaklaşık 90 milyon dolar büyüklüğünde bir proje havuzu bulunduran UNDP Türkiye, başta Avrupa Birliği (AB) olmak üzere, ABD, Almanya, Kore, Japonya gibi bağışçı ülkeler tarafından finanse edilen bu projeler ile, mültecilerin ve ev sahibi ülkelerin sorunlarına uzun vadeli, sürdürülebilir, yapısal ve yenilikçi çözüm önerileri getiriyor. UNDP Türkiye’nin göç ve yerinden edilme ile ilgili temel yaklaşımı hem mültecileri, hem de mültecileri ağırlayan ülkelerin kurumlarını, yerel yönetimleri, işgücü piyasalarını da güçlendirmek.
UNDP Türkiye göç baskısı altındaki yerel yönetimleri ve belediyeleri çevresel ve kentsel altyapı projeleri ile destekliyor, yerel ekonomileri güçlendirmek, yeni istihdam olanakları yaratmak için inovasyon ve girişimcilik kültürünü destekliyor, imalat sanayinde teknoloji odaklı dönüşümü sağlamak için Model Fabrika ve İnovasyon Merkezleri kuruyor. Aynı zamanda 52,000 Suriyeli bireye Türkçe becerilerini, uzaktan öğrenmeyi de içeren “Harmanlanmış Eğitim” yoluyla kazandırıyor. Mesleki ve teknik eğitimler, meslek ve kariyer danışmanlığı ile işgücü piyasalarına erişimi, spor, girişimcilik ve eğitim gibi aktiviteler ile Türk ve Suriyeli gençler arasındaki sosyal uyumu güçlendiriyor.