TKP Merkez Komite Üyesi Savaş Sarı: Salgın kısıtlamaları istismar edildi
TKP'nin haftalık dergisi Boyun Eğme’nin 254.
TKP'nin haftalık dergisi Boyun Eğme’nin 254. sayısı “Siyaset Hakkımız Engellenemez” manşetiyle okuyucuyla buluşuyor.
Derginin bu haftaki sayısında TKP’nin geçtiğimiz hafta ilan ettiği “İstismar edilen salgın kısıtlamalarını ve yasakları tanımıyoruz!” açıklaması ele alınıyor.
Kamuoyunda da geniş yankı bulan, “komünist olmasam da destekliyorum” tepkileri alan açıklama dergide TKP Merkez Komite üyesi Savaş Sarı tarafından değerlendiriliyor.
"Dayatmaları kabullenmeyeceğiz"
Savaş Sarı'nın açıklamayla ilgili değerlendirmeleri şöyle:
"Salgına karşı Türkiye’de AKP iktidarı eli ile yürütülen çalışmaların halkın sağlığını ve çıkarlarını gözetmek gibi bir önceliği olmadığı artık herkesin malumu.
Bugün Türkiye’nin ve halkın kaderini belirleyen ekonomik ve siyasi bir dizi başlıkta önemli adımlar atılıyor. Anayasa değişikliği tartışması başlatılıyor ya da işçi sınıfının çalışma koşullarının daha da esnetileceği, bu durumun kalıcılaşabileceğine dair tartışmalar, düzenlemeler söz konusu oluyor. İktidarı ve muhalefeti ile düzenin tüm siyasi aktörlerinin sözlerinin havalarda uçuştuğu bir süreç.
Tüm bu başlıklara ve atılan adımlara dair işçi sınıfı da sözünü söylemeli. İşte şu anda gündemde tutulan yasak ve kısıtlamalar bu söz ve tavrı fiilen yasaklamak, olmadı etkisiz kılmak için kullanılıyor. TKP’nin yürüttüğü mücadelenin ilk sırasında işçi sınıfının siyasete katılımının sağlanması, sınıf siyasetinin toplum içerisindeki etkisinin artırılması var. Fiilen işçi sınıfına siyaset alanını kapatan bu dayatmaları kabullenmemiz mümkün olamaz.
Her tür siyasi toplantı, eylem ve etkinlik salgın gerekçesi ile yasaklanıyor, yasaklamalar gerekçe gösterilerek eylemlere müdahalede bulunuluyor. Salgın tedbirleri AKP tarafından açıkça siyasi baskı aracı olarak kullanılıyor.
AKP'nin malum kongreleriyle ilgili ise Sarı şu değerlendirmeyi yaptı:
"AKP sermaye sınıfının çıkarlarını temsil eden bir iktidar partisi. Sermaye sınıfı ve çıkarlarına hizmet konusundaki yetenek ve “bağlılığı” kadar savunduğu gerici ideoloji ve siyasetin toplum üzerindeki etkisini koruyabilmesi de AKP’nin iktidarda kalabilmesi açısından önemli. Gerçekleşen il kongreleri, bu kongrelerin özellikle kalabalık katılımlarla gerçekleştirilmesi güçlü bir AKP görüntüsünü sunmak amacıyla kullanılmaya çalışılıyor. Elbette burada AKP’nin kendi içini toparlama gibi bir amaç da var. Tabi ortaya çıkan bu fotoğraflar bize başka bir şeyi daha gösteriyor: AKP ve temsil ettiği gerici ideoloji açısından salgınla mücadele adına ortada açık bir ikiyüzlülük var.
Yasaklar en çok patronları mutlu ediyor
Sarı, TKP'nin yılın başında yayımladığı 2020 yılını sınıflar mücadelesi cephesinden değerlendiren “Salgın Kapitalizmin Tarihsel İflasının Yeni Bir Kanıtıdır” başlıklı raporunu hatırlattı ve salgın yasaklarının istismarıyla ilgili şunları söyledi:
"O raporda da detaylı şekilde aktarmaya çalıştığımız gibi sermaye sınıfı ilk bocalamasının hemen ardından salgını bir fırsat olarak değerlendirmenin yollarını aradı. Erdoğan salgının ilk aylarında Türkiye’nin bu salgını bir fırsata çevireceğini açık açık ifade etmişti. Salgının yarattığı olağan olmayan koşullar Türkiye’de patronların ve onların iktidarının ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamı kendi çıkarları doğrultusunda yeniden ve yeniden düzenlediği fiili bir durumu mümkün hale getirdi. Bu fiili durum işçilerin her geçen gün daha fazla yoksullaşmasına sebep olmakta. İşçiler işyerleri ile evleri arasında bir sosyal yaşama sıkışıp kaldılar. Ülkelerine, yaşamlarına, yarına dair söz söyleme, müdahale etme hakları ise ellerinden alındı. Neredeyse fiili bir sıkıyönetim hali yürürlüğe girmiş durumda artık.
AKP piyasacı ve gerici bir parti olarak salgın koşullarını sonuna kadar istismar ediyor. Ama bu istismarı sadece bir siyasi parti olarak AKP ve örneğin beşli çete ile sınırlı saymak büyük bir yanılgı olur. AKP Türkiye’de sermaye düzenin bekası, patronların çıkarları için faaliyet yürütüyor. İşçi sınıfının siyaset yapma hakkının fiilen ortadan kaldırılması da herhalde en çok patronları mutlu ediyor.
Muhalefet partilerinin kısıtlamalarla ilgili duruşuna ise Sarı şu yorumda bulundu:
"Salgın koşulları ve salgına karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiği tartışılırken düzen partilerinin tümü açısından belirleyici bir kriterin var olduğunu görmemiz gerekiyor: Piyasa koşullarının korunması... Salgına karşı mücadelede ilk yapılması gereken tüm sağlık hizmetlerinin kamulaştırılması. Bu ortada iken buna dair tek bir söz söylememeleri bu yüzden. Ya da yine salgının ilk evrelerinde emekçi halkın her tür temel sağlık, eğitim, beslenme ve barınma hakkının güvence altına alındığı belirli bir süre için uygulanacak tam karantina konusunda anlaşılır bir söz söylememiş olmaları da bu yüzden. Örnekler çoğaltılabilir ama, piyasanın yani patronların lehine işleyen salgın koşullarına düzen muhalefetinden anlaşılır ve somut bir tepki gelmeyeceği ortada. Açık konuşalım, siyasete katılım yolu olarak sadece sandığı işaret eden düzen muhalefetinin bugün salgın kısıtlamaları ile işçilere siyaset alanının kapatılmasından özel bir rahatsızlığı bulunmuyor.
TKP salgının neden olduğu tüm sorunlarla titizlikle mücadele ediyor
TKP'nin açıklamasından sonra devam eden salgında nasıl bir yol izleyeceğini anlatan Sarı, TKP'nin varlık amacının insanca bir düzen kurmak olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:
"Biz salgın sürecinin başından itibaren tek bir insanımızı kaybetmemek için neler yapılması gerektiğine, Türkiye’de salgına karşı nasıl mücadele edilmesi gerektiğine dair somut bir dizi talebi gündeme getirdik. Partinin siyasi çalışmaları ve parti yaşamını da salgına karşı korunaklı kılma, tedbirleri titizlikle uygulama konusunda sonuna kadar dikkat ediyoruz. İlk günden beri böyle. Bundan sonra da salgın tehdidi ortadan kalkana kadar aynı titizliği göstereceğiz. Ancak salgının yarattığı sorunlar sadece sağlıkla sınırlı değil. İşçi sınıfı çok ağır bir saldırı altında ve ciddi bir yoksullaşma yaşanıyor. Halkın dayanışmaya, birliğe ve örgütlülüğe en çok ihtiyaç duyduğu günler bu günler. TKP’nin tereddütsüz işçi sınıfı içerisinde dayanışmayı örgütlemesi gerekiyor. İşçilerin hak kayıplarının her gün arttığı, çalışma koşullarının gittikçe kötüleştiği, insanların neredeyse kölelik koşullarında çalıştırıldığı bir dönemdeyiz. TKP işçileri örgütlemekten, hakları için, ekmekleri için mücadelede onların birliğini örmekten geri duramaz. Memleketin yağmalanması, doğanın talanı, ülkenin gericiliğin elinde karanlığa boğulması, savaş çığırtkanları karşısında TKP’nin bir şey yapmaması nasıl mümkün olabilir?
“Peki bu salgın koşullarında tüm bunları yapmak nasıl mümkün olacak?” diye soracaksınız. Biz örgütlü bir gücüz. Partimiz işyerlerinde, işçi havzalarında, emekçi mahallelerinde dayanışma ağları örüyor. Önümüzdeki bir iki ay içerisinde onlarca emekçi mahallesinde Dayanışma Komiteleri kuracağız. Semt evlerimiz ve işçi evlerimiz bulundukları mahallelerdeki dayanışma ağlarının merkezi haline getirilecek. Zaten birçok semt evinde yürütülen kimi dayanışma faaliyetleri Dayanışma Komiteleri üzerinden daha da yaygınlaştırılacak. Birçok yerellikte kurulan Kadın Dayanışma Komiteleri, çoğalmaya ve emekçi kadınların somut talepleri üzerinden mücadeleler örmeye devam ediyor. Önümüzde 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü var. Emekçi kadınlarla semt evlerimizde, sokaklarda bir araya geleceğiz.
Biliyorsunuz “TKP 2023 için Çağıyor!” başlığı ile bir çağrı metni yayınladık. Türkiye’nin dört bir yanında sokak sokak, kapı kapı yüz binlerce insana bu çağrı metnini ulaştıracağız. Yani, TKP yapması gerekeni yapacak önümüzdeki dönem. Bu düzeni yıkmak, insanca bir düzen kurmak için tüm gücümüzle çalışacağız.
Salgından elbette korkuyoruz. O yüzden her işimizi mutlak bir disiplin ve dikkatle, salgına karşı gerekli tedbirleri alarak yürütüyoruz ve bundan sonra da böyle olacak. Ama şunu da söylemeliyim, en çok da bu düzenden kurtulmadan başka salgınlarla karşılaşırsak diye korkuyoruz. O yüzden elimizi çabuk tutmalıyız."
Kaynak: (BHA) - Beyaz Haber Ajansı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.