Erdoğan, AK Parti TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu
(Konuşmanın tam metni)Bütçe görüşmelerinin, Meclisin temel görevleri arasında ilk sıralarda yer aldığını söyleyen Erdoğan, Meclis'te kabul edilmesiyle bütçenin artık, iktidarı ve muhalefetiyle tüm Meclis'in, tüm ülkenin...
(Konuşmanın tam metni)
Bütçe görüşmelerinin, Meclisin temel görevleri arasında ilk sıralarda yer aldığını söyleyen Erdoğan, Meclis'te kabul edilmesiyle bütçenin artık, iktidarı ve muhalefetiyle tüm Meclis'in, tüm ülkenin ve milletin bütçesi haline geldiğini dile getirdi.
Demokrasilerin, iktidarla birlikte muhalefetin de varlığıyla anlam kazandığını ifade eden Erdoğan, böylesine önemli bir sürecin, Meclis'in tamamının yoğun mesaisinin ardından nihayete ermesinin, Türkiye'deki demokrasinin işleyişinin en önemli göstergelerinden olduğuna işaret etti.
Komisyondaki ve Genel Kurul'daki görüşmeler sırasında teklifleri ve tenkitleriyle bütçeye katkı sunan, istisnasız tüm milletvekillerine teşekkür eden Erdoğan, "Bu bütçe, 83 milyon vatandaşımızın her birine hizmet edecek, her insanımızın hayatına dokunacak, her bireyin geleceğinin inşasına katkı verecek bir belgedir." dedi.
Her bütçenin önemli olduğunu ancak bu yıl, koronavirüs salgınının etkisini sürdürdüğü bir dönemde hazırlanıp yürürlüğe girecek olması nedeniyle, 2021 bütçesinin ayrı bir ehemmiyete sahip olduğunu belirten Erdoğan, "Amacımız, bir yandan salgının olumsuz etkilerini azaltmak diğer yandan da ülkemizi hedeflerine doğru adım adım yaklaştırmaktır." diye konuştu.
Erdoğan, böylesine kritik bir dönemde, bütçe üzerindeki tartışmaların hem daha yoğun hem daha kapsamlı olmasının gayet tabii olduğunu söyleyerek, "Önemli olan bu tartışmaların ahlaki, adil, yapıcı bir zeminde yürümesidir. Hakaretten, iftiradan, yalandan, çarpıtmadan uzak her eleştiriye, katılmasak da saygımız vardır." ifadelerini kullandı.
Bütçe görüşmelerinde saygıya layık pek çok muhalif görüşün ifade edildiğini, seviyeli değerlendirmelerin ortaya koyulduğunu aktaran Erdoğan, "Fikri olan fikrini söyler, fikri olmayan ise yalanla, iftirayla, hakaretle kendini göstermeye çalışır. Bütçe görüşmeleri sırasında bu yönteme başvuranlar da olduğunu üzüntüyle gördük." değerlendirmesini yaptı.
Bu yıl 747'nci vuslat yılı olan Mevlana'nın, "Testinin içinde ne varsa dışına da o sızar." sözünü hatırlatan Erdoğan, "Şahsımıza, partimize, grubumuza, hükümetimize ahlak ve nezaket sınırlarını aşarak saldıranların yaptıkları, içlerindeki kini, nefreti, cürufu dışa yansıtmaktan ibarettir. Bu durumun takdirini milletimize bırakıyoruz." dedi.
Eskilerin, "Üslub-u beyan, ayniyle insan" dediğini aktaran Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bunların da üslupları kişiliklerinin yansımasıdır. Bizim üzüldüğümüz husus, ülkemizde vizyoner politika ortaya koyan, program ve proje üreten, halkın kafasını karıştırmaya değil gönlünü kazanmaya çalışan bir muhalefet anlayışının eksikliğidir. 'Çamur at, tutmazsa da izi kalır.' mantığıyla her gün yeni bir yalan söyleyen, yalanı yüzüne vurulduğunda ise hiç utanıp sıkılmadan hemen bir sonraki yalana geçen, bazen dönüp eski yalanları yeniden tekrarlayan bu zihniyetle hiçbir yere varamayız. Bizimle vizyonda, programda, projede yarışamayanların işi, kendi aralarında hakaret, iftira, yalan yarışına çevirmeleri, ülkemiz adına bir kayıptır. Üstelik bu yalanları milletin gözünün içine baka baka ve kendilerinden gayet emin şekilde söylüyorlar. Bir doğrunun yanına dokuz yalan katarak çizdikleri resme herkesin de inanmasını bekliyorlar. Kendilerine itibar etmeyen işçi, çiftçi, öğretmen, yargı mensubu, polis, asker kim varsa herkese hakaret etmekten de çekinmiyorlar.
Sanıyorum bunlar kendilerini halen herkesi karşılarında hizaya diktikleri tek parti devrinde sanıyorlar. Öğretmen CHP'liyse 'makbul', değilse 'kötü.' Çiftçi CHP'ye oy veriyorsa 'iyi', vermiyorsa 'cahil.' Yargı mensubu CHP'nin istediği gibi davranıyorsa 'saygıdeğer', kendi vicdanına göre hareket ediyorsa 'militan.' Polis CHP'nin arzusu istikametinde hareket ediyorsa 'aferin', kanuna ve amirlerinin emirlerine göre davranıyorsa 'zorba.' Bu listeyi her meslek grubu, her fert için uzatmak mümkündür. Sanıyorum bu zatlara Türkiye'nin 70 yıldır demokrasiyle yönetildiğini sık sık hatırlatmak gerekiyor. Demokraside asıl olanın, sağa sola tehditler yağdırmak değil, ülkeye ve millete hizmet etmek olduğunu da bu hatırlatmanın üzerine eklemeliyiz."
Bu ülkede hiç kimsenin CHP'nin keyfine göre hareket etme, CHP'nin istediği gibi davranma mecburiyeti olmadığını vurgulayan Erdoğan, sunları kaydetti:
"Hepsini bir kenara bıraktık, hiç değilse, bu toplumu millet yapan hasletlerin başında gelen dayanışma, yardımlaşma, paylaşma ruhumuza saygı gösterseler, ona da razıyız. Allah rızası için iş yapmak nedir, milletin gönlünü kazanmak nedir bilmeyenler, salgın döneminde yapılan hayırlı işleri lekelemek için adeta canhıraş bir çaba içinde. Kendilerinden bu üstün gayretin en azından bir kısmını, ülkenin hayrına işlere hasretmelerini bekliyoruz. Çünkü biz 2023 hedeflerimizin karşısına çok daha iddialı hedeflerle, 2053 vizyonumuzun karşısına çok daha geniş vizyonlarla, 2071 hayalimizin karşısına çok daha büyük hayallerle çıkan bir muhalefet görmek istiyoruz. Proje üretmek yerine başkalarının projelerine payandalık etmek, kendi hayalini kurmak yerine başkalarının hayalinde figüran olmak bizim asla itibar veya takdir edeceğimiz bir siyaset tarzı değildir. Kendi partilerinin içini bir ur gibi sardığı anlaşılan taciz, tecavüz, hırsızlık vakalarına karşı erdemli bir duruş sergilemek yerine, yalan ve iftira çıtasını yükselterek gündem saptırmaya çalışanlar beyhude yere çırpınıyor.
CHP'nin eğer azıcık ar, haya duygusu varsa tüm bu taciz, tecavüz, hırsızlık iddialarından temizlenmeden milletin karşısına çıkmaması lazımdır. Gün geçmiyor ki bir taciz, tecavüz, hırsızlık olayı duymayalım. Ondan sonra utanmadan, sıkılmadan, arlanmadan çıkıyor ne diyor? 'Bizim başkanlarımız şöyle temizdir, böyle temizdir. Şöyle başarılıdır, böyle başarılıdır.' Şu anda adliye adliye dolaşıyorlar. Bunun neresi temiz? Çık açık, net kendini bir check et. Hem ruhsal hem de fiziki olarak ciddi manada bir check-up'tan geçmesi lazım. Milletimiz, daha muhalefetteyken böylesine derin ahlaki zafiyetler içine düşenlerin, Allah göstermesin, iktidarı ele geçirirse neler yapabileceğini, geçmişteki örneklerinden zaten biliyor. Gerçi dün söyledikleri her şeyi bugün inkar edenlere ne desek boş, onun da farkındayız. Ama milletimize olan saygımız gereği, bu gerçekleri her fırsatta ifade etmek mecburiyetindeyiz. Bu zihniyetin geçmişteki faşizan uygulamalarını da tacizden tecavüze, hırsızlıktan iftiraya varan tüm çarpıklıklarını da bıkmadan, usanmadan yüzlerine vurmayı sürdüreceğiz. Ne kadar bağırırlarsa bağırsınlar, tepeden tırnağa her yerlerini saran taciz, tecavüz, hırsızlık rezilliklerinin hesabını vermekten kurtulamayacaklar."
Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun dün CHP Grup Toplantısı'ndaki, "Asgari ücretten hangi vergiyi alacaksın? Sen asıl vergiyi, alınması gereken yerlerden alacaksın. Uyuşturucu ticareti yapan adamdan, organ ticareti yapan adamdan, kara parayla devleti dolandıranlardan vergi alacaksın." ifadelerini anımsatarak, şöyle konuştu:
"Bu ne demek biliyor musunuz? 'Uyuşturucu satıcılığı yapabilirsiniz, organ mafyası olarak örgütler kurabilirsiniz.' Sen ne yapıyorsun, farkında mısın? Bu ne sapkınlıktır? İstikametini tamamen şaşırmış. O zaman gel, şöyle bir uyuşturucu örgütünü kur, bir de uyuşturucu örgütü dışında organ mafyasını kur, hiç olmazsa devlet senden bir şeyler elde etsin. Başka bir işe yaramıyorsun. Dün bunu kendin grup konuşmanda söyledin. Vergi konusunda da maliyede belli bir tecrübesi var. Dolayısıyla bu adımı atarsa belki bir işe yarar."
Siyasetin, bu olmadığının altını çizen Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun siyaseti öğrenmesi için bu söylediklerine ispat gerektiğini söyledi. Erdoğan, meselenin sadece bunlardan ibaret olmadığını, CHP zihniyetinin asıl gayesini anlamak için son günlerdeki kimi uygulamalara bakmak gerektiğini belirtti.
Kendilerini ülkenin ve milletin değerleriyle barışmış göstermek için kırk takla atanların, buldukları her fırsatta nasıl tek parti faşizmine döndüklerini bu örneklerde açıkça görmenin mümkün olduğunu ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bu zihniyet geçtiğimiz günlerde, 'Mevlana'nın vuslat yıldönümü töreni' kılıfı altında, asırların birikimi olan bir geleneği yerle yeksan etmeye kalktı. Milletimizin uzun mücadeleler sonunda yıktığı, Kur'an-ı Kerim'i ve ezanı Türkçe okutma benzeri bir garabet, 'Mevlevi Mukabelesi' adı altında İstanbul'da sahnelendi. 'Allahuekber' demekten, 'Lailaheillallah' demekten, 'Sadakallahulazim' demekten imtina eden zihniyetin, 70 yıl sonra yeniden hortladığına şahit olduk.
Aynı zihniyetin, Ayasofya'nın ibadete açılmasından, Büyük Çamlıca Camii, Melike Hatun Camii gibi abide eserlerin ülkemize kazandırılmasından duyduğu rahatsızlığı da unutuyor değiliz. Aradan geçen bunca yıla rağmen demokrasiyi hala hazmedememiş olanların, tek parti faşizminin özlemiyle yanıp tutuştukları anlaşılıyor. Biz milli iradeyi güçlendirdikçe, bu özlemin emareleri ortaya saçılmaya başladı. Tabii buradaki asıl mesele, naatın ve duaların nasıl okunduğundan ziyade, niçin bu yola başvurulduğudur. Gerçekten inanıyorsanız, dinimizin temel kaynaklarında belirtilen hükümler ve usuller açıkça ortadadır. Buna göre inancınızı, ibadetinizi, zikrinizi yaşarsınız, yaşatırsınız. Şayet inanmıyorsanız da böylesine hassas bir konuda inanç sahiplerini rencide edecek yollara başvurma hakkınızın olmadığını bileceksiniz."
Erdoğan, hayatları boyunca kimsenin kökeniyle, inancıyla, meşrebiyle, kültürüyle, hayat biçimiyle uğraşmadıklarını, uğraşmayacaklarını dile getirerek, ancak kimsenin de kendi inançlarına, meşreplerine, kültürlerine el ve dil uzatmasına müsaade etmeyeceklerini belirtti.
Tasavvuftaki bir kaideye işaret eden Erdoğan, dergaha girerken bazı yerlerde 'Edeb Ya Hu.' ifadesinin görülebileceğini söyleyerek, "Yani el, dil, bel... Bunlara dikkat edeceksin. Buna dikkat etmediğin zaman rezil rüsva olursun. Bunların da akıbeti budur." dedi.
"Kur'an-ı Kerim'e inanıyorsanız, ona gereken hürmeti göstermek mecburiyetindesiniz." diyen Erdoğan, "Eyüp Sultan Camii'nde seçim öncesi, kalkıp da bir mihrabiye yerine, Kur'an-ı Kerim'i önüne açıp orada Yasin-i Şerif'ten beli bir bölümü aslına uygun olarak okumak sana bir şey getirmez. Niye onu Türkçe okumadın? Bari onu da Türkçe okusaydın. Bak bakalım millet sana ne değer veriyor. Her şey istismar… Gereken dersi, gereken hesabı sormak suretiyle bunlar alacak." diye konuştu.
"Hazreti Mevlana'nın veya bir başka mürşidin izinden gidiyorsanız, bu yolun asırlara sari geleneklerine saygı göstermek mecburiyetindesiniz." diyen Erdoğan, aynı durumun Hristiyan'ından Musevi'sine kadar diğer inanç sahipleri için de geçerli olduğunu kaydetti.
Müslümanlar için Kur'an-ı Kerim'in nasıl kıraat edileceğine, ezanın nasıl okunacağına, ibadetin nasıl yapılacağına, o inancın temel kaynakları ve onlardan beslenen alimlerinin karar vermesi gerektiğini söyleyen Erdoğan, "Siz anlamazsınız bu işten. Kaldı ki bu ülkenin bir Din İşleri Yüksek Kurulu var. Buraya sorun. Diyanet teşkilatına sorun. Ama dert başka. Dert, bu ülkenin değerleriyle oynamak, istihza etmek. Milletin böyle bir talebi yokken kimi zaman ideolojik, kimi zaman turistik ve ticari hesaplarla dini sembollerimize sataşılmasını art niyetli buluyoruz." ifadelerini kullandı.
"CHP'nin kafasında, 1940'ların faşist uygulamalarına geri dönüş gibi bir hesap varsa, peşinen bunun yanlış olduğunu söylüyoruz." diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Korkarız bu işin sonu, bir tarihçi yazarımızın da isabetle belirttiği gibi, İstiklal Mahkemelerini yeniden kurma teşebbüsüne kadar varır. Gerçi bu kafa, her fırsatta AK Parti mensuplarını yargılamaktan şirketlere ve gazetelere el koymaya kadar ancak İstiklal Mahkemesi icraatı olabilecek pek çok zırvayı açıkça dile getirmekten da kaçınmıyor. Bu çarpık hesap, bizden önce milletten döner.
Demokrasiyi, hukuk devletini, milli iradenin üstünlüğünü, maziden atiye kurduğumuz köprüyle inşa etmekte olduğumuz büyük ve güçlü Türkiye vizyonunu zehirleme gayretleri beyhudedir. Ülkemizi geriye değil ileriye doğru götürecek her hizmetin başımızın üzerinde yeri vardır. Ama milletimizin değerlerine, tarihine, kültürüne yönelik hiçbir terbiyesizliği, hiçbir saldırıyı da hoş göremeyiz. Geçmişte uzunca bir süre ülkemizin enerjisini ve vaktini bu tür konularla heba edenlerin, bir kez daha aynı oyunu oynamalarına izin vermeyeceğiz. Önceleri cehaletlerine verdiğimiz sözlerinin ve davranışlarının, aslında bilinçli ve kasıtlı olduğunu şüpheye yer vermeyecek şekilde gördüğümüz için kendilerine hak ettikleri şekilde mukabele etmeyi sürdüreceğiz. Elbette bu demokrasi, kalkınma, hak ve hukuk düşmanlarına en büyük dersi, sandıkta milletimiz verecektir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin geçmişte yaşadığı kavgaların ve ödediği bedellerin arka planında, Türkiye'yi siyasi ve ekonomik olarak geri bırakma hesaplarının yattığını artık çok daha net ifade edebildiklerini söyledi.
"Ülkemizin jeostratejik avantajlarını kullanmasına engel olmak için başımıza musallat edilen gaileler kendiliğinden ortaya çıkmamış, hepsi de proje dahilinde üretilmiştir." ifadesini kullanan Erdoğan, "Çok partili siyasi hayata geçişimizin ardından kabuğumuzu kırmak için yaptığımız her hamlenin darbe duvarına çarparak, bizi yeniden içimize kapatması bu projenin bir parçasıdır." dedi.
Savunma sanayi projelerini engelleme gayretleri ile milletin birliğini ve beraberliğini hedef alan senaryoların "hep aynı kaynaktan beslendiğini" anlatan Erdoğan, "Bugün de PKK’dan FETÖ’ye kadar envai çeşit terör örgütünü üzerimize salanlarla, içeride bunların borazanlığını yapanların ipi, dikkat edin, aynı ele çıkıyor. Bundan tam 7 yıl önce yaşadığımız, 17-25 Aralık emniyet-yargı darbe girişimi sonrasında, aylarca Meclis’te grup kürsülerinden terör örgütünün montaj kasetlerini yayınlayanlara bu görevi verenleri biliyoruz." diye konuştu.
15 Temmuz gecesi, millet canı pahasına darbecilere karşı direnirken, tankların açtığı yoldan Bakırköy’e gidip, televizyon karşısında kahvesini yudumlayarak demokrasinin yıkılışını bekleyenlere bu rahatlığı verenleri de bildiklerini belirten Erdoğan, "Evet, 17-25 darbe girişimini hukuk kılıfına sokmaya çalışanın da 15 Temmuz darbe girişimine 'tiyatro' diyenin de gerisinde aynı silüet, aynı zihniyet vardır." ifadesini kullandı.
"Biz bu zihniyeti gayet iyi tanıyoruz." diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu zihniyet, PKK’lı teröristleri 'hendek kazan arkadaşlar' olarak tanımlayandır. Bu zihniyet, YPG’li teröristleri 'vatanlarını savunan oluşumlar' şeklinde takdim edendir. Bu zihniyet, FETÖ’cüleri 'haklarını arayan mağdurlar' gibi göstermeye çalışandır. Bu zihniyet, şehirlerimizi yakıp yıkan Gezicileri 'aydınlanma hareketi' olarak gösterendir. Bu zihniyet, Suriye’de zalim rejimi överken, hayatları ve istiklalleri için mücadele eden mazlumları terörist diye yaftalayandır. Bu zihniyet, Doğu Akdeniz’de Yunan ve Rum tezlerine sahip çıkarak, onların gazetelerine övgüyle manşet olandır. Bu zihniyet, Karadeniz’deki doğalgaz sevincimize ortak olamayandır. Bu zihniyet, Türkiye’nin Libya’daki, Karabağ’daki başarısından rahatsızlık duyandır. Bu zihniyet, Batılı yatırımcılara ve turistlere her fırsatta 'Türkiye’ye gelmeyin' mesajı verendir. Bu zihniyet, ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanına 'diktatör' diye bühtan ederken, kendi partisinde faşizmin en sefil şeklini uygulayandır. Bu zihniyet, seçilmiş milletvekillerini pazarda satışa çıkarırcasına zorla başka partilere gönderirken bile demokrasiden söz edebilendir. Bu zihniyet, ekonominin sıkıntıya girmesinden, salgının artmasından, terörün azmasından, hatta yaşanan kazalardan bile siyasi çıkar elde etmeyi umacak kadar alçalabilendir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bu zihniyetin temsilcisi olan zat işte dün çıktı, ülkemize yurt dışından ve yurt içinden kaynak kazandırmak için zaman zaman başvurduğumuz varlık barışı uygulamasını, uyuşturucu, fuhuş, organ ticaretiyle irtibatlandıracak kadar alçaldı ve düştü. Evet, bunun adı, o zatın kendi meşrebinde dahi düşkünlüktür. İşte bu, kendi ülkesine ve halkına husumeti siyasetinin merkezine oturtan zihniyeti, ona sufle verenlerle birlikte tarihe gömmek boynumuzun borcudur.
Her şey gibi muhalefetin de yerli ve millisini ülkemize kazandırmak inşallah bize nasip olacaktır. Tarihimizin en önemli dönüm noktalarından birinden geçtiğimiz şu günlerde, Cumhur İttifakıyla birlikte ülkemizi önce 2023’e ulaştırmakta, ardından da çok daha güçlü şekilde yoluna devam ettirmekte kararlıyız. Allah’ın yardımı ve milletimizin desteğiyle bu hedefe ulaşana kadar hiçbirimize durmak, dinlenmek yoktur. Şairin dediği gibi 'Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir, Mübtela-yı gama sor kim geceler kaç saat.' Önceki gün vasıl olduğumuz en uzun geceye atfen yazılan bu mısralardan ilhamla diyoruz ki, ülkeye ve millete hizmetin tadını ancak, bizim gibi bunu 18 yıldır kesintisiz yaşayanlar bilir."
AK Parti olarak, kuruldukları günden beri girdikleri 15 genel ve mahalli seçimin, halk oylamasının, Cumhurbaşkanlığı seçiminin tamamından, milletin gönlünü kazanmayı başararak, birinci çıktıklarını belirten Erdoğan, "Tarihleri faşizmle, darbecilikle, milletin değerlerine husumetle, bugünleri ise taciz, tecavüz, hırsızlık iddialarıyla dolu olanların bu hazdan habersiz şekilde siyasetten silinip gidecek olmaları ne acı." diye konuştu.
Bütçe görüşmelerinde AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Efkan Ala'nın tüm rakamlarıyla bu süre içinde CHP'nin nereden nereye geldiğini çok açık net ortaya koyduğunu belirten Erdoğan, "Kendisinin televizyon programlarında nasıl sözler verdiğini, 'eğer şu kadar oy alamazsam tabii ki durmam, çeker giderim' dediği halde hala nasıl, hangi yüzle o koltukta oturuyor bunu anlamak mümkün değil. Yüzüne baka baka Efkan Bey bunları söyledi. Mecliste bunları söyledi mi, söyledi ama yüz ola yüz, yüz yoksa ne ola." dedi.
İktidarı, milli iradeye ram olmak yerine terör örgütlerinin arkasında, krizlerin gölgesinde, özellikle de dışarıdan kırpılan gözlerde aramaya devam ettikleri müddetçe, bu akıbetten kurtulamayacaklarını vurgulayan Erdoğan, "Rabbim kimseyi böyle nasipsizlerden eylemesin. Biz, Rabbimizin yardımına ve milletimizin desteğine güvenerek yolumuza devam edeceğiz." diye konuştu.
Erdoğan, "2020 yılında koronavirüs salgını sebebiyle sadece sağlık alanında değil, dış politikada da sancılı bir dönem geçirdik. Doğu Akdeniz'den Libya'ya, Suriye'den Dağlık Karabağ'a uzanan geniş bir coğrafyada son derece çetrefil meselelerle yüzleştik. Karşılaştığımız tehditlerin büyüklüğü ne olursa olsun, kardeşlerimizin onurunu, ülkemizin menfaatlerini, aziz milletimizin hak ve hukukunu kimseye çiğnetmedik. Türkiye'nin çıkarlarını savunmak için gerektiğinde bedel ödedik, sıkıntı çektik, ama zalimler karşısında asla baş eğmedik." diye konuştu.
Türkiye denilince akla ilk insanlığın, adaletin, haysiyetli bir dış politikanın geldiğini vurgulayan Erdoğan, "Ülkemiz, ilkeli, kararlı ve vicdani politikalarıyla, Afrika'dan Asya'ya tüm mazlum ve mağdurlara umut aşılıyor. Ay yıldızlı al bayrağımız, milletimizin istiklali yanında tüm dünyada zulme karşı direnişi, diklenmeden dik duruşu temsil ediyor." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin yıldızı yükseldikçe maruz kaldığı saldırıların şiddetinin arttığına dikkati çeken Erdoğan şöyle devam etti:
"Satranç tahtasını andıran uluslararası arenada giderek daha etkili şekilde oyun kuran Türkiye gerçeği, çatışma ve kaostan beslenenleri rahatsız ediyor. Eksen tartışmalarından ülkemizin adının terör örgütleriyle yan yana getirilme çabalarına kadar pek çok zorlama ithamın gerisinde, bu rahatsızlık yatıyor. Oysa ne Türkiye'nin ekseninde bir kayma ne de ülkemizin terör örgütleriyle mücadelesinde bir zafiyet vardır. Ne dedik, 'Gabar'da da Cudi'de Bestler Dağları'nda da Kandil'de de bu teröristleri ezeceğiz, inlerinde vuracağız' dedik ve vuruyoruz. Ara vermek yok. Aynı kararlılıkla askerimizle, polisimizle, jandarmamızla, bütün gönüllü korucularımızla, bu mücadeleyi devam ettiriyoruz. Bu bir kararlılığın, bir inancın, bir azmin gereğidir. Hatta ülkemiz DEAŞ başta olmak üzere terör örgütleriyle pek çok farklı coğrafyada göğüs göğse çarpışan tek NATO üyesidir."
Düzensiz göç sorununda en ağır yükü omuzlayanın Türkiye olduğunun altını çizen Erdoğan, "Libya'da darbeciler karşısında meşru hükümete destek vererek, demokrasinin namusunu kurtardık. Suriye'nin kuzeyine yönelik askeri harekatlarımızla, sınır güvenliğimizi tesis etmenin yanında, bu ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasına biz yardımcı olduk. Tüm dünyanın sırtını döndüğü Somali'nin yeniden istikrara kavuşmasına katkı sunduk. Bir dönem 'çökmüş devlet' olarak nitelendirilen Somali'de, bugün eğer seçimler yapılabiliyorsa, insanlar geleceğine güvenle bakıyor demektir." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin, Dağlık Karabağ'da 30 yıldır göz yumulan işgal ve yağma düzeninin sona erdirilmesine katkı sağladığını belirten Erdoğan, MİNSK Üçlüsü denilen ABD, Rusya, Fransa'nın 30 yıldır bu işi çözemediğini, sonunda Azerbaycan'ın kararını verdiğini kendi göbeğini kendileri keserek, topraklarına kavuştuğunu anlattı.
Afganistan'da barışın tesisi için çaba harcarken, Balkanlarda sükunetin muhafazası için gayret gösterdiklerini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, milli gelire oranla dünyada en fazla insani yardım yapan ülke olarak, uluslararası toplum adına sorumluluk üstlendiklerini dile getirdi.
"Komşularımız başta olmak üzere kimsenin toprağında ve egemenliğinde gözümüz yoktur." diyen Erdoğan, Türkiye'nin hakkına, hukukuna, egemenliğine yönelik tehditlere karşı onurlu bir duruş sergilediklerini ifade etti.
Milletle beraber, Kıbrıs ve Azerbaycan Türkleri yanında, tüm dost ve kardeşlerinin menfaatlerini korumaya çalıştıklarına işaret eden Erdoğan, "Türkiye'nin yaptırım ve şantaj diline boyun eğmeyecek bir ülke olduğu, başta içimizdeki müzmin muhalifler olmak üzere, artık herkes tarafından idrak edilmelidir. Tabii, dış politika vizyonları 'Kemalist Türkiye'den faşist İtalya'ya selam göndermekten' ibaret olanların böyle bir ufku, böyle bir özgüveni anlamasını beklemiyoruz. Boraltan faciasının müsebbiplerinin, Karabağ'daki zaferin heyecanını hissetmelerinin güçlüğünün de farkındayız. Bu zihniyetin tasallutu altındayken önüne açılan tüm fırsat pencerelerini kaçıran Türkiye, inşallah bir daha aynı duruma düşmeyecektir." diye konuştu.
"Ülkemizin ne Doğu'ya, ne de Batı'ya sırtını dönme gibi bir lüksü olabilir." ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şunları kaydetti:
"Avrupa ve Amerika ile ilişkilerimizi geliştirirken, Türk Dünyası'nı, Asya'yı, Latin Amerika'yı, Afrika'yı asla ihmal edemeyiz. Bununla birlikte tüm çabalarımıza rağmen 2020, Avrupa ve Amerika ile ilişkilerimizin suni gündemlerle sınandığı bir yıl oldu. Türkiye, hem Doğu Akdeniz meselesinde, hem de S-400'ler konusunda hak etmediği çifte standartlarla karşılaştı. Yeni yılda, Amerika ve Avrupa'yla olan münasebetlerimizde yeni bir sayfa açmayı arzu ediyoruz. Çok yönlü siyasi, ekonomik ve askeri iş birliklerimizi, Amerika'yla köklü bağlarımızın alternatifi olarak görmüyoruz. Avrupa Birliği’nin de, Türkiye'yi kendinden uzaklaştıran stratejik körlükten bir an önce kurtulmasını ümit ediyoruz. Geçen hafta Sayın Merkel ve Sayın Michel ile yaptığımız görüşmeler, bu bakımdan önem arz ediyor.
Amerika'nın yeni başkanı Sayın Biden'ın da, Türk-Amerikan ilişkilerine gereken özeni göstereceğine inanıyorum. Hiç kimseye karşı ön yargımız, husumetimiz, düşmanlığımız bulunmuyor. Bugüne kadar bize bir adım gelene, biz hep koşarak gittik. Bugün de aynı samimiyeti ve iyimserliği muhafaza ediyoruz. Uzattığımız eli tutan tüm dostlarımızla birlikte barış, adalet, refah, özellikle de bölgemizdeki gerilimlerin azaltılması için çalışmayı sürdüreceğiz. Günümüzün çatışmacı uluslararası ilişkiler denkleminde, bu 'altın oranı' yakalamanın zor olduğunu elbette biliyoruz. Ancak Türkiye, zoru başaracak dirayete, azme ve stratejik akla sahiptir. Önümüzdeki dönem inşallah, ekonomide, sağlıkta, güvenlikte olduğu gibi, dış politikada da Türkiye'nin şahlanış dönemi olacaktır."
Erdoğan, üniversite öğrencilerine bir müjde vermek istediğini belirterek, yeni kredi ve burs miktarlarını açıkladı.
Gençlik ve Spor Bakanlığı vasıtasıyla 2021 yılında öğrencilere verecekleri kredi ve burs miktarını belirlediklerini kaydeden Erdoğan, 2020 yılında lisans öğrencilerine 550 lira, yüksek lisansta 1100 lira, doktorada 1650 lira olarak uyguladıkları kredi ve burs ödemelerinin toplam miktarının 9 milyar 670 milyon lirayı bulduğunu belirtti.
Erdoğan, "Önümüzdeki yıl ise lisansta bu rakamı 550 liradan 650 liraya çıkarmış bulunuyoruz, yüksek lisansı 1100 liradan 1300 liraya, doktorada ise 1650 lira olan ödemeyi 1950 liraya çıkarmış oluyoruz. Bütün zorluklara rağmen, koronavirüs musibetine rağmen bizler tamamen elimizden gelen gayretle öğrencilerimize kredi ve bursla çok ciddi bir desteği vermiş oluyoruz. Bu ödemeler, milli sporcularımıza iki veya üç katı, üniversite sınavında ilk 100'e girenlere de üç katı olarak yapılmaya devam edilecek. Ocak ayında, 452 bin öğrencimizin hesabına burs, 1 milyon 11 bin öğrencimizin hesabına kredi olarak bu tutarlar yatırılacaktır." diye konuştu.
Erdoğan konuşmasında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Selahattin Demirtaş hakkında verdiği kararı da değerlendirdi.
Esasen, AİHM'in, Türkiye mahkemelerinin yerine geçecek şekilde karar veremeyeceğine işaret eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sadece burada verilen kararlar mahkemelerimizce değerlendirilir. AİHM, bu kararı iç hukuk yolları tüketilmeden alarak, istisnai bir uygulama yapmıştır. Kaldı ki biz bireysel başvuru adımını attığımız zaman Türkiye'de Anayasa Mahkemesini, bir defa bütün yolları tüketme unsuru olarak gördük. Ondan sonra AİHM devreye girebilir, bu şekilde bu adım atıldı. Ama şimdi görüyoruz ki burada bütün yollar tüketilmeden AİHM, bu tür kararları alma yoluna tevessül etmiştir. Tamamıyla bu adımlar siyasidir, bunun da gerekçesini biliyoruz. İstisnasını bir kenara bıraksak bile, Selahattin Demirtaş'la ilgili hüküm, aynı mahkemenin mesela İspanya'daki Batasuna Partisi kararındaki gerekçelerle açıkça çelişmektedir. Mahkeme, Batasuna davası kararında, bırakınız şiddet eylemlerini teşvik etmeyi, şiddet eylemlerini açıkça kınamamanın dahi cezaya konu suç sayılabileceğine hükmetmiştir. Terör örgütünün şiddet eylemini kınamamayı teröre destek olarak kabul eden bir mahkemenin, 6-8 Ekim 2014'te 39 vatandaşımızın hunharca katledilmesiyle sonuçlanan bir eylemin baş sorumlusunun tahliyesini istemiş olması, resmen çifte standarttır, hatta ikiyüzlülüktür. AİHM, Türkiye nezdinde saygı görmek istiyorsa, önce dönüp kendi çelişkilerini sorgulamalıdır."
Erdoğan, buradaki tartışmanın konusunun, Avrupa Parlamentosunun terör örgütü olarak kabul ettiği PKK ile içli dışlı olan, elinde onlarca masumun kanı bulunan siyasetçi maskeli bir kişi olduğunu tekrar hatırlatmak istediğini söyledi. AİHM'nin, şu anda böyle bir teröristi savunmanın arkasında olduğunu bilmesini isteyen Erdoğan, bilmiyorsa bunu devamlı söylemeye devam edeceklerini vurguladı.
Demirtaş'ın, siyasi görevleri veya siyasi söylemleri sebebiyle değil, terörle arasına mesafe koyamadığı, bölücü terör örgütünün emriyle onlarca kişinin ölümüne yol açtığı için milletin gözünde de suçlu olduğunu dile getiren Erdoğan, "Kobani'nin katili budur. Diyarbakır'daki 53 gencin, yavrumuzun katili budur. Oradaki Kürt kardeşlerimizi sokağa döken, ondan sonra da bu kardeşlerimizin ölümüne neden olan odur. Ey AİHM sen anlamasan da biz anlatmaya devam edeceğiz. " diye konuştu.
Aynı mahkemenin FETÖ davaları için takınacağı tavrın da işaretlerinin şimdiden gözükmeye başladığını belirten Erdoğan, PKK’ya terör örgütü muamelesi yapmayan, PKK'yla irtibatlı kişileri terörist kabul etmeyen bu mahkemenin, FETÖ'yle ilgili olarak aynı yaklaşımı sergilememesini temenni etti.
Erdoğan, "Aksi takdirde, bunca çifte standarda ve riyakarlığa daha fazla tahammül etmek mecburiyetinde olmadığımızın da bilinmesini isterim." dedi.
Sarıkamış Harekatı'nın dün 106. yıl dönümü olduğunu anımsatan Erdoğan, Sarıkamış Harekatı şehitlerini rahmetle, hürmetle yad etti. Erdoğan, "Mevla bizleri şehitlerimizin yolundan ayırmasın." ifadesini kullandı.
Erdoğan, Kovid-19 nedeniyle hayatını kaybeden Prof. Dr. Orhan Kural'a da Allah'tan rahmet diledi.
Öte yandan Cumhurbaşkanı Erdoğan, grup toplantısının ardından bir gazetecinin, "Asgari ücrette gönlünüzden geçen nedir?" sorusuna, "Belli bir yere gelsin, sonra konuşalım." karşılığını verdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.