Kemal Okuyan yazdı: Babacan ve Davutoğlu’nun emekle dansı

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan soL haber portalında bugün yayımlanan köşe yazısında Babacan'ın “Bu emeğin istismarı ile büyümedir.

Yayınlanma:
Kemal Okuyan yazdı: Babacan ve Davutoğlu’nun emekle dansı

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan soL haber portalında bugün yayımlanan köşe yazısında Babacan'ın “Bu emeğin istismarı ile büyümedir.” ve Davutoğlu'nun “Bu Türkiye’nin geniş kitlelerinin, orta sınıflarının yoksullaştırılarak ucuz emek haline getirilmek istenmesidir.” açıklamalarına değiniyor.

Syasetin ilkesizleştirilmesine alıştırıldığımızı ve dün denilenin tam tersini yapmanın alışkanlık hâline geldiğini söyleyen Okuyan'ın yazısının tamamı şöyle:

Bu ülke siyasetçinin rüzgar gülü olmasına alışkındır. Daha doğrusu bir, iki, üç, derken, örnekler çoğalınca, herkese bir cesaret gelmiş, Demirel’in “dün dündür, bugün bugün” lafı politikacının en başa yazdığı ahlaki prensip oluvermiştir.

Çok söyledik, bu türden bir çürümenin kanıksanmasını ancak sol önleyebilir, gelişkin bir ahlakı, ilkeli ve tutarlı olmayı öne çıkarabilir, nabza göre şerbet veren, günü gününe benzemeyen siyasetçinin ayıplanmasını sağlayabilirdi.

Ancak oradan oraya savrulmak, dün dediğinin tam tersini yapmak, mekan ve zamanın ruhuna uygun bir kılığa bürünmek solda da yaygın kabul görünce memlekette siyaset alanının çivisi tamamen çıkmış oldu.

Yeniliklere açık olmak, günceli yakalamak, hatta hatadan dönmek ile açıklanamayacak bir rahatlık, pişkinlik var ortada.

İslamcılık özgürlük rüzgarı mı estiriyor, hemen yelkenini kapıp o rüzgardan yararlanmak için sıraya giriyor bir de laikliğe hakaretler yağdırıyorsun. Sonra İslamcılığın foyası çıkıyor ortaya, toplumda homurdanmalar başlıyor, derhal “Laiklik” pankartının arkasında fotoğraf çektirmeye koşuyorsun. Bir gün “Kürt özgürlük hareketi”ne biat edip, ertesi gün Anıtkabirli pozlar veriyorsun. “Özelleştirmeler iyidir iyi; devlet küçülmüş olur” diye yazılar döşenip yıllar sonra o küçülen devlet karşına Saraylar diktiğinde “derelerimiz, geleceğimiz, vatanımız” demeye başlıyorsun. 

Gözlerimiz, sosyal demokratlarla sosyal demokrat, Kemalistlerle Kemalist, Kürtçüyle Kürtçü, Türkçüyle Türkçü olan, Türkiye’de ağzına almadığı Leninizmi yurt dışında komünist partilerle karşılaştığında bayrak edinen sayısız tuhaflığa tanıklık etti.

Ama bütün bunlar sağın şu sıralarki edepsizliğinin yanında solda sıfır kalıyor!

Evet, Türkiye sağcısı her zaman arsızdır, her zaman pişkindir ama bugün yaşananlar siyasetteki çürümenin şahikasıdır ve hiçbir sözcük sergilenen rezaleti karşılayamaktadır.

Ne mi oldu?

Düzen siyaseti emeği ve emekçiyi keşfetti!

Dün emek yok muydu? Vardı.

Dün emekçi yoksulluk ve işsizlikle boğuşmuyor muydu? Boğuşuyordu.

Ne değişti? 

Yoksulluk, hayat pahalılığı toplumda her şeyin ötesinde bir sorun haline geldi, eşitsizlik halının altına süpürülemedi, siyasetçiler panikledi, başladılar alınteri, emeğin hakkı, emekçinin payı demeye.

Hele AKP cehenneminin baş aktörlerinin ağzından çıkanlar! Ali Babacan, AKP’nin harika çocuğuydu. Ülkenin bütün zenginlikleri patronlara peşkeş çekilip, dengesiz-plansız-adaletsiz-borçla büyümeyle halkın geleceğine ipotek koyulurken kasım kasım kasılırdı. Sendikasızlaştırma, taşeronluk, esnek üretim, çalışma saatlerinin uzaması ve benzeri uygulamalar onun için tartışılamaz serbest piyasa kanunlarıydı.

Şimdi ne diyor? 

“Bu emeğin istismarı ile büyümedir.”

İstismar değil sömürü Bay Babacan, sömürü!

İstismarı ise, “emek memek” diyerek sen ve senin gibiler yapıyor.

Ya Davutoğlu’na ne demeli?

“Bu Türkiye’nin geniş kitlelerinin, orta sınıflarının yoksullaştırılarak ucuz emek haline getirilmek istenmesidir.”

Ucuz emek… Bu dilden hiç anlamadığı ve zihninde emekçiye yer olmadığından konuyu orta sınıfların yoksullaşmasına bağlamış gerçi ama yine de “ucuz emek” demiş.

Türkiye Cumhuriyeti’nin sınır provokasyonlarıyla savaş çıkarmayı planlayan Dışişleri Bakanı… Türkiye Cumhuriyeti’nin AKP’li 26. Başbakanı… Ülkeyi uçuruma getiren bir siyasi hareketin stratejik dehası… Suriye politikası ile zaten “ucuz” olan emek gücüne, milyonlarca “daha ucuz emek gücü” dahil edilmesine yardımcı olan şahıs…

Bunlar sadece birer örnek. Memlekette ne kadar anti-komünist, ne kadar piyasacı varsa hepsinin ağzından “emek” damlıyor.

Güzel. Madem öyle, devamını da getirin.

Emek ucuzsa, bundan yararlanan cinler, periler, uzaylılar değil. Gelin adını koyun. İster patron deyin, ister kapitalist!

Madem girdiniz bu yola, “işçiyi sömürüyorlar” deyin. Marx’ın “Artı-değer hırsızlığı”na atıf da yapabilir, engin bilginizi göstermiş olursunuz.

Ama yapamazsınız.

Emek, alınteri der orada kalırsınız. Çünkü Türkiye’de asıl sorunun yoksulluk değil zenginliğin üstüne birilerinin çökmesi olduğunu çok iyi bilirsiniz. Yoksulluk zenginlikten, daha doğrusu zenginlerden yani çökenlerden kaynaklanıyor.

Bunu bilir ve söyleyemezsiniz.

Kim bu çökenler?

Sıkışınca ağzınızdan “beş müteahhit” yanıtını alırız.

Olmadı “Saray” dersiniz.

Daha ötesi? Cinler periler… Ucuz emek gücünü üç harfliler sömürüyor değil mi! 

Ah Babacan, ah Davutoğlu ve benzerleri… Toplumsal tepkiler kontrolden çıkacak düzen muhalefetini aşacak diye nasıl konuşacağınızı şaşırdınız belli ki.

Belki de bu yüzden partimizle görüşmek istediniz, “biz de eşitlik, adalet istiyoruz” görüntüsü verebilmek için. Bilemeyiz, haksızlık etmeyelim. Nazikçe “ne gerek var” diyerek geçiştirdik, çünkü aynı dili konuşmuyoruz, iletişim kurmakta zorlanırız.  “Emek”, “alınteri”, “işçi”, “eşitlik”, “adalet”, bu ve benzeri sözcüklerin dilinizdeki karşılığı bizimkinden farklı.

Anlaşamayız.


Kaynak: (BHA) - Beyaz Haber Ajansı

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Keşfet